Ben hiçbir şey değilken beni yaratan rabbim, bütün hamdler sanadır.
Allah’ım dünyanın zorluklarına, zamanın kötülüklerine ve gecenin musibetlerine karşı bana yardım et.
Ailemi gözet ve bana rızık olarak gönderdiğin şeyleri bereketli kıl…
Beni sana bağlı, iyi ahlak üzerine dosdoğru kıl, beni kendine sevdir, beni insanların insafına bırakma…
Ey güçsüzlerin Rabbi! Sen benim Rabbimsin, senin göklerle yeri aydınlatan yüce zatına sığınıyorum.
O zatın ki, karanlıklar onunla aydınlanmış, öncekiler ve sonrakilerin işi onunla düzelmiş.
Beni gazabına maruz bırakma öfkeni üzerime indirme! Yakarışlarım hep sanadır, bana yapabileceklerimin en hayırlısını yapma gücü ver.
Güç ve kuvvet ancak senindir…
Cumartesi günü bir Hicri Yılbaşını daha geride bıraktık. Bu nedenle Peygamberimizin Hicret ederken ettiği dua ile söze başlamak istedim. Tabi seküler anlamda bir kutlama geleneği yok bizim literatürümüzde fakat Hicretin sadece fiziksel bir mekan değiştirmek olmadığını, bu anlamda hicretin bir Müslümanın anlam dünyasında nasıl bir yere sahip olması gerektiğine dair bir şeyler yazmanın faydalı olacağını düşündüm.
Herkesçe bilinen anlamıyla Hicret, farklı gerekçelerle fiziki manada belde yani mekan değiştirmektir. İslami bir terim olarak ise Hicret, inanç maksatlı göçe zorlanma, yaşanılan yerden ayrılma anlamında kullanılır. Bu anlamda Hicret, insanların doğup büyüdükleri yerden UZAKLAŞMAK ZORUNDA KALMASI, bu ayrılışın bir AMACININ/Hedefinin olması ile gerçekleşen bir İBADETTİR.
İnancın yeni mekanlarda hayat bulmasıyla çıkılan yolculuktur hicret.
Hicret karamsarlığa teslim olmamak; diri kalmak, ruhları diri tutmak için gerçekleştirilen bir ibadettir. Hicrette hayat vardır.
Hicret, davete, davaya dar gelen mekanlardan, Allah’ın geniş arzına yöneliştir. Muhacir, önce terk edendir! Terk edilen mekan değildir aslında, mekanı anlamsız kılan anlamsızlaşmadır. Muhacirin yönü her zaman anlama ve değere dönük olmalıdır.
Hicret içe dönük yolculukla başlar. Bu yolculuk haramlardan helale, günahlardan sevaba, ataletten kıyama yürüme amaçlı olmalıdır. Bu, sözünü ettiğimiz hicret devamında insanın inancını bilince dönüştürmesinde önemli bir merhale olur. Gerçek hicretler, inançların, düşüncelerin yanlıştan doğruya yönelik değişmesiyle gerçekleşir.
Göçe zorlanmada çoğu kez baskı ve tecrit vardır. Ancak hicrette cebr ve tecride ek olarak, iradi tercihte etkendir. İçinde bulunulan durumda çözümlerin tükenmesi üzerine yeni çözüm keşfine çıkmak ve Allah’ın geniş arzında yeni yaşam alanları bularak, Allah’ın razı olacağı bir yaşam alanı oluşturmaktır hicret.
Rasulullah’ın Mekke’den Medine’ye hicreti ‘’Hicret’’ olgusuna anlam kazandıran temel hadisedir. Peygamberimizin hicreti geleceğe, yeni bir medeniyet inşasına yürümenin dönüm noktasıdır.
Peygamberimizin Medine’ye yaptığı hicretle birlikte ilk yapılan iş bir mescid inşa etmek olmuştur. Daha sonra muhacirler ile ensar arasında tarihte eşi benzeri görülmemiş bir kardeşlik hukuku tesis edilmiş, 186 aile birbiri ile kardeş olmuştur. Kan bağından öte akide bağı; kardeşlik esas alınmış ve hatta mirasla ilgili ayetler gelinceye kadar kardeş kabul edilen aileler birbirine varis kabuk edilmiştir. Kardeşlik bağı muhacirlerin psikolojik olarak güvende hissetmelerinin yanı sıra, Ensar’ın eğitimine, İslam toplumunun yapılanmasına, Medine’deki sosyal yaşamın kolaylaşıp Muhacirlerin yeni beldelerine adapte olmalarına kadar sayısız hikmeti içinde barındırır.
Unutmamak gerekir ki, hicret ister küfürden imana, ister günahtan sevaba isterse daralan dünyadan Allah’ın geniş arzına göç anlamında olsun bütün manalarıyla sabrı gerektiren meşakkatli ve hüzün yüklü bir hadisedir.
Hz. Peygamberin Hicreti tarihe yeni başlangıç olmuş ve buna Hicri Takvim denmiştir. Hicri Takvimin oluşturulması ashabın hicret olgusuna ne denli önem verdiğini, bu hadisenin önemini ne denli kavradığını göstermektedir. Hicri takvim Müslümanların insanlığa medeniyet hediyesidir. Tarihin yeniden vahiy eksenli yazılması; tarihin yönünün belirlenmesi Peygamberimizin hicretinin milat kabul edilmesiyledir.
Yaşadığımız ‘’modern çağ’’ın zamanı ve makanı kendine göre düzenlemesi, zaman algısıyla insanları mekanikleştirmesi ve insanların zaman algısının niteliğini değiştirmesi; Hicretin zaman algımızdaki konumunun önemini daha da arttırıyor. Mesela Modern telakki zamanı, sonsuz anların meydana getirdiği ve ilerlemeye dayalı bir zaman olarak algılanmasına ve insanın sahip olduğu gece gündüz arasındaki farkı yok saymasına neden oluyor. Mübarek saydığımız vakitleri sıradanlaştırıyor. Şu bir gerçek ki eğer siz bir toplumun ilişkilerini yeniden düzenlemek istiyorsanız zamanı örgütleyerek bunu gerçekleştirebilirsiniz. Çünkü yaşam bu örgütlenme biçimine göre şekilleniyor. Toplumsal ilişkiler o örgütlenme biçimine göre yeniden şekil buluyor. Zamanın örgütlenmesi hususun önemine binaen bir örnek vermek gerekirse, mesela bizler Müslümanlar olarak zamanımızı namaz vakitlerine göre düzenleriz. ‘’İkindiden sonra şurada olacağım’’ gibi. Bilincin merkezinde, hayatın düzenlenmesinde namaz vakitlerine göre bir şekillenme vardır. Bu durum modern zamanlarda değişmeye başlamış, her şey ekonomik üretimin el verdiği ölçülerde düzenlenmiş ve az önce bahsettiğimiz zamanı ve hayatı ibadetlere ve dine göre şekillendirme olgusu ikinci plana itilmiştir.
Hicret’in fiziksel bir yer değiştirme olduğu kadar; ruhi ve zihinsel bir farklılaşmayı/yer değiştirmeyi yahut bu zihinsel farklılaşmanın gerçekleşmesi için uygun özgür ortamı sağlamak olduğunu da bilmek gerektiğini söylemiştik.
Bu gün, bu zihinsel özgülüğü yaşamak, nesillerinin ifsad edilmesine karşı izzetli ve şerefli bir hayat sürme gayesi ile ülkemize sığınan Muhacirler, maalesef milliyetçilerin saldırısına maruz kalıyor ve Peygamberin yaşadığı ‘’Taif’’ tecrübesini, bazen fiziksel müdahaleler ve çoğu zaman psikolojik şiddetle yaşamak zorunda kalıyorlar. (Bildiğiniz gibi Peygamberimiz İslam’ı yaymak için Medine’den önce Taif’e gitmiş, fakat Taifliler onu taşlamış, hakaretler edip Taiften kovmuştu.) İnsanlık onurunu ayaklar altına alan bu yaklaşımlar, Antropolojik/Kafatasçı milliyetçilik (ırkçılık) yapan bazı siyasiler tarafından yalan haberler ve iftiralar üzerine kurulu bir propaganda ile körüklenerek muhacirlere karşı bir nefret söyleminin gelişmesine neden oluyor. Konunun bu kısmına milliyetçilik ile ilgili yazdığım yazı dizisinde ayrıntılarıyla işlemeyi düşündüğüm için ayrıntısına girmeyeceğim.
Hasılı Hicret, Peygamberimizin dönemin de yaşanmış bir göç yahut bir mekan değiştirme olayı olarak sınırlandırılabilecek bir olay değildir. Hicretin, biz Müslümanlara hem tarihi belli bir bilinçle okuma hem de tarihe bir medeniyet bırakma sorumluluğunu üslenmek anlamında bir vizyon ve perspektif inşaa ettiğini söyleyebiliriz. Bu anlamda Hicri Yılbaşının tüm Müslümanlarda bu bilincin oluşmasın da bir milat niteliğinde olmasını temenni ediyorum… Gelecek yazıda görüşmek üzre…Selam ve Dua ile.