Kim Bu Yezidiler? -3
Yazı dizimizin dördüncüsünde, Yezidilerin inanç esasları ile devam ediyoruz…
G-Ahirete İman
Yezidiliğin temel kaynakları olan Kutsal Kitaplar, dua ve kıssalarda ahirete iman ettiklerine dair pek çok mesaj bulunmaktadır. Bu dünyadan sonra ikinci bir hayata inanmak, bu dünyada işlenen iyi ve kötü amellerin karşılıksız kalmayacağına inanmak Yezidi inancının esaslarındandır. Herkes bu dünyada yaptıklarının hesabını diğer dünyada ve herkesin huzurunda verecektir. Ameli iyi olanlarla olmayanların akıbeti birkaç merhaleden sonra kesinlik kazanacaktır. Amellerin karşılığının verilebilmesi için cennet ve cehennemin varlığına ihtiyaç bulunmaktadır.
Ahiret hayatı dünya hayatı gibi geçici değil, bakidir. Ancak ameli iyi olanlar cennete girebilecek ve cennete girecek olan iyi amel sahipleri ebediyen orada yaşayacaklardır. Salih amel sahipleri dünyada yaptıkları amellerin karşılığı olarak cennet nimetleriyle rızıklandırılacaklardır.
Hayır veya şer olan amellerin işlenmesi tamamen kişinin seçimleriyle ilgilidir. İnsanı sevap veya günah olan amelleri işlemeye iten harici bir saik yoktur. Yezidilikte ise insanın nefsine ve duygularına etki ederek kötü ameller işlemesine yol açan şeytanın tanımı değişmiştir. Öyle ki, kötülüğün anası olan şeytan, lanetlenmesi bir yana hürmet edilmesi lazım gelen bir çizgiye çekilmiştir. Çünkü şeytan, vahiy meleği Cebrail ile özdeşleştirilmiş, ilahi emirleri insanlığa ulaştıran bir konuma yüceltilmiştir.
Xuda insanoğlunu yaratırken, onun sevap veya günah işleyeceğini biliyordu. İnsanın güzel amel biriktirmesi için hesaplaşma günü (mahşer), cennet ve cehennemi yaratmıştır. Şeytanın saptırması değil bilakis cehennem korkusu ve cennet arzusu güzel amellere özendirir. Cehennem olmasaydı İnsanlar Xuda’dan nasıl korkar da emirlerini yerine getirirlerdi.
Bu yüzden Xuda, iyi amel işleyenler için mükâfat olarak cenneti, kötü amel sahipleri için ceza olarak cehennemi yaratmıştır.
Yezidi soyunun ve dininin mensupları cehennemde ebedi olarak kalmazlar. Cehennem Sırat Köprüsünün altında yaratılmıştır. Günahlarının çokluğu ve ağırlığı nedeniyle sırat köprüsünden geçemeyenler cehenneme düşeceklerdir. Cehennemin görevlileri Xuda’nın birer meleği olan zebanilerdir.
Ölümden sonra ebedi olan ikinci hayat başlar. Ölümden sonra tekrar dirilip hesap vermek üzere kabirlerden kalkmaya haşir denir. Mezarlarından 14 yaşındaki suretleriyle kalkacak olan insanlar, Laleş yakınlarındaki Arafat dağında toplanacaklardır. Haşir günü ve mahşer, iyi amel sahipleri için bir şenlik ve bayram yeri hükmündedir. Nitekim hac ibadetlerinden biri de, Arafat dağından Laleş’teki kutsal mekânlara şen ve şakrak biçimde dini dualar ve ilahiler eşliğinde yürümektir.
Günahların tartıldığı Mizan ile salihleri ve günahkârları birbirinden ayırt edecek Sırat Köprüsü yan yana dizilmiştir. Mizanın yanındaki makamında yer alacak olan Şeyh Hadi, Yezidi milletine şefaat etmek ve terazide günahlarını hafifletmek maksadıyla hazır olacaktır. Bu yüzden dualarında ve kıssalarında sık sık Şeyh Hadi ve Sultan Yezid’in şefaatini talep ederler. Öyle ki, Şeyh Hadi’nin sadece Yezidi halkına şefaat edecek olması büyük bir avantaj olarak vurgulanır.
H-Meleklere İman ve Melek Tasavvurları
Yezidilikte, meleklerin varlığına inanmak imanın şartlarından sayılır. Ancak melek tasavvurları ilahi dinlerin melek tasavvurlarıyla benzerlik göstermemektedir. Yezidilere göre melekler Allah’ın yardımcılarıdır ve Allah’ın kâinattaki işlerini yürütmek üzere yaratılmışlardır. Yaratılmış bütün melekler arasında düzenli bir görev taksimi yapılmış olup, hiçbir melek bir başkasının görev alanına müdahale etmez. Melekler yaratılışları itibariyle maddi olmayıp tamamen Xuda’nın nurundan yaratılmışlardır. Yedi büyük melek ve vazifeleri, Yezidiliğin kutsal kitabı sayılan Mushafa Reş’te zikredildiği gibi önceden tespit ve tayin edilmiştir.
Yedi büyük meleğin dışında, cenaze törenlerinde okunan telkin duasında da geçtiği gibi sorgu melekleri ile görevleri insanlar tarafından bilinmeyen sayılamayacak sayıda melek bulunmaktadır. Ayrıca bazı melekler insanlığı cehaletten kurtarmak amacıyla görevlendirilmiştir. İnsan suretinde birer hidayetçi olarak insanlığa gönderilen bu melekler aynı zamanda birer nebi konumundadırlar. Nebilik vasıfları da bulunan meleklerden üçünün makamı diğerlerinden daha yüksektir. Meleklerin varlığına ve bu özelliklerine inanmak Yezidilik itikadının esaslarındandır.
İ-Melek-i Tavus ve Şeytan İlişkisi
Melek-i Tavus bütün meleklerin reisidir. Xuda’nın emirlerini kimi zaman kendi asli suretinde kimi zaman da insan suretine girerek şeyh ve nebilere ulaştırır. Bu özelliği ile Melek-i Tavus, İslam dinine göre vahiy meleği olan Cebrail ve Hıristiyanlıktaki Büyük Namus’a karşılık gelmektedir. Hem melek, hem de peygamber olarak kabul edilen Sultan Yezid ve Şeyh Hadi’nin, Melek-i Tavus’tan vahiy aldığı hiçbir dini kaynakta yer almamaktadır. Peygamber olarak kabul edilen Şeyh Hadi ve Sultan Yezid de birer melek, hatta Xuda’nın yardımcıları olduklarına göre vahiy almak için Melek-i Tavus’a ihtiyaçları bulunmamaktadır. Melek-i Tavus, Mushafa Reş adlı kutsal kitabın ikinci maddesinde ise Azrail’e karşılık olarak gösterilmektedir. Oysa Pazar günü yaratıldığına inanılan Melek-i Tavus’un aslında Şeytan ile aynı kişi olduğu ise sözlü anlatımlarında yer almaktadır.
Vahiy meleğinin Tavus kuşu suretinde tasavvur edilmesi Ortadoğu coğrafyasında doğmuşolan dinlere mahsus bir düşünce değildir. Gerek Adiy b. Müsafir’in eserlerinde ve gerekse yaşadığı dönemde Melek-i Tavus adında kutsal bir dini motif bulunmamaktadır. Ancak Adiy b. Müsafir’in vefatından sonra başını aile büyüklerinin çektiği bir yozlaşma dönemi yaşanmıştır. İşte bu yozlaşma döneminde Hindistan’da yaşayıp Mezopotamya coğrafyasında sadece güzelliğiyle bilinen Tavus kuşunun melek suretine bürünmesi gerçekleşmiştir.
J-Yezidiler Şeytan’a Tapar mı?
Yezidiler, dinleri ile ilgili bilgileri başkalarına anlatmayı büyük günah saydıklarından olduklarından farklı anlaşılmışlardır. Bu yüzden Müslüman komşuları onların Şeytan ile ilgili düşüncelerini öğrenememiş, Yezidilerden gördükleri davranışları subjektif bir şekilde yorumlamakla yetinmişlerdir.
Yezidiler 1970’li yıllara kadar inançlarının gereği olarak başka inanç mensuplarından uzakta, köy ve mezralarda yaşamışlardır. Müslümanlar ve diğer din mensupları ile aralarında hep sınırlı bir ilişki olmuştur. Bu sebeplerden dolayı Yezidilerin şeytan kelimesine karşı gösterdikleri duyarlılığın nedeni anlaşılamamış ve şeytana taptıkları yorumu kuvvet kazanmıştır. Öte yandan Yezidilerin kamuoyunun zannettiği gibi şeytana tapınma olarak bilinen ‘satanizm’ düşüncesiyle de hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.
Yezidiler için en büyük melek, Melek-i Tavus olarak bilinir. İslam dinindeki Cebrail, Hıristiyanlıktaki Namus’u Ekber’in karşılığı olarak bilinen Melek-i Tavus, Tavus Kuşu şeklinde tasavvur edilir.
Şeytan ifadesini kullanmak Melek-i Tavus’a hakaret anlamına gelmektedir. Bir başka ifadeyle Melek-i Tavus’a hakaret etmemek için “şeytan” kelimesini telaffuz etmezler. Sanıldığı gibi Şeytana tapınma gibi bir dini inançları yoktur. Bilakis şeytan olarak bilinen Melek-i Tavus’tan şefaat dilerler. Her vesileyle O’na saygı ve övgülerini arz ederler. Övgü ve saygı duyulan bir meleğe ‘şeytan’ kelimesi kullanılarak hakaret edilmemelidir. Böylesine önemli bir konuma sahip olan Şeytan’ın gerçek kimliğini ve dini değerini Pir Haşan Erk’ten dinleyelim:
“Hz. Adem yaratıldıktan sonra dünya nimetlerinden olan buğdaydan yememek şartıyla cennette yaşamasına izin verilmişti. Esasen her türlü nimetin bulunduğu cennette buğday yemeyi gerektirecek bir durum da söz konusu değildi. Buna rağmen Hz. Adem sözünü tutamamış ve buğdaydan yemişti. Dünya nimetlerinden yemenin sonucu da doğal olarak dünyadaki cezaların cinsinden olacaktı. Hz. Adem’in karnı şişti ve tuvalet ihtiyacı belirdi. Halbuki cennet bu tür ihtiyaçların giderilmesine elverişli bir mekan değildi. Bu yüzden yasağı çiğneyen Hz. Adem’in cennetten alınarak dünyaya gönderilmesi gerekiyordu. Xuda, Hz. Adem’i cennetten alarak dünyaya götürme vazifesini meleklerin reisi olan Melek-i Tavus’a vermişti. Hz. Adem, Melek-i Tavus’un kendisini dünyaya getirmek için geldiğini görünce hiddetlendi. Aslında Melek-i Tavus emri veren değil, yerine getiren konumundaydı. Ancak Hz. Adem bunları düşünecek durumda değildi. Hz. Adem, evvela Melek-i Tavus’un ismini bozarak kendisine hakarette bulundu. Yani sizin isminiz Ali ise ve ben size hakarette bulunmak istiyorsam sizi ‘Alo’ diye çağırırım. Hz. Adem’in yaptığı da bu şekildeki bir isim bozmadır. Hz. Adem cennetten çıkarılacak olmasından dolayı Melek-i Tavus’u suçlayarak ismini bozmuş ve ‘Şeytan’ diye hitap etmiştir. Bu yüzden Yezidiler olarak ‘Şeytan’ kelimesini Melek-i Tavus’a hakaret içerdiğinden asla kullanmayız.
Hz. Adem’in bu hakareti Melek-i Tavus’u görevinden alıkoymamıştır. Melek-i Tavus’un kararlılığını gören Hz. Adem bu kez de O’nu taşlamak istemiş, fakat cennette taş bulunmadığından bu isteğini gerçekleştirememiştir.
Hırsını alamayan Hz. Adem bu kez de Melek-i Tavus’a haksız yere tükürerek hakarette bulunmuştur. Halbuki sadece verilen emirleri yerine getirmekle mükellef olan Melek-i Tavus, Allah’ın elçisi olarak görevini yerine getirmekten başka hiçbir sorumluluğa sahip değildir.
Vahiy meleği olarak bilinen Emin Cebrail’in bir diğer adı Melek-i Tavus’tur. Vahiy meleğine hakaret etmek maksadıyla Hz. Adem’in kullandığı ‘Şeytan’ kelimesi bu yüce meleğe hakaret içerdiğinden asla kullanılamaz. Bu kelimeyi kullananlar cezalandırılmalıdır. Şeytan kelimesini kullananlara ceza verebilecek gücümüz yoksa bulunduğumuz mekânı terk etmek zorundayız.
Bizim bu düşüncemizi anlayamayan komşularımız sürekli olarak bizi Şeytana tapınmakla itham ettiler. Gördüğünüz gibi Şeytana tapınmak gibi bir inancımız bulunmamaktadır.”
Yezidiliğin temel inançları ve bu temel inançları yorumlamada bölgesel farklılıkların çok derin olduğu çeşitli vesilelerle ifade edildi. Şeytan ve Melek-i Tavus konusunda Lescot’un Suriye’de gerçekleştirdiği mülakat, Batman’ın Beşiri ilçesinde yaptığımız mülakattan farklılıklar arz etmektedir. Suriye Yezidilerinin önde gelenlerinden Cemil Ağa’ya göre efsanenin aslı şu şekildedir:
“Bir seferinde Muhammed cennete çıktı. Orada Allah’ı, Melek-i Tavus ile ve diğer meleklerle büyük bir toplantı halinde buldu. Konuşmaya katılmak istedi. Ancak Melek-i Tavus, ölümlü olan Muhammed’in fazlalık teşkil ettiğini ifade etti. Ona çekilmesini emretti. Muhammed ona kabaca cevap verdi. Melek-i Tavus öfkelendi, onu tuttu ve yeryüzüne fırlattı. Düştüğü yerden kalkan Muhammed, öfkeden çıldırmış bir halde Meleğe bu ismi taktı ve o zamandan beri Müslümanlar ona böyle hitap ederler.”
Şeytan, Melek-i Tavus’a yabancılar tarafından hakaret etmek maksadıyla verilen bir lakaptır. Aslında Şeytan lakabı takılarak hakaret edilen Melek-i Tavus, Xuda’nın günahsız bir meleği ve yardımcısıdır. İnsanları kötülüğe teşvik etmesi veya kandırması söz konusu olamaz. Bilakis şefaatçi olması için kendisinden destek istenir.
Yezidiler yabancı din mensupları ile birlikte aynı ev, köy veya şehirde yaşamayı asla makul karşılamazlar. Yüzyıllardır komşu oldukları Müslüman Kürtlerle dahi bir arada yaşamanın inançları bakımından doğurduğu pek çok sıkıntıya işaret ederler. Çünkü yabancılarla aynı mekânda yaşayan Yezidilerin ibadetlerini huzur içinde yerine getirmesi mümkün olmaz. İbadetlerin yabancılara kapalı olması zorunludur. Hatta yabancıların bulunduğu ortamda başlamış olsa bile abdest, namaz vb. ibadetleri derhal sona erdirmelidirler. Aksi halde yabancıların, ibadetleriyle alay etme ihtimali ortaya çıkabilir. Tedbir amaçlı olarak hiçbir ibadetin yabancıların huzurunda yapılmaması dini bir vecibedir.
K-Dinden Çıkma (İrtidat)
Yezidiler, “Peçe heşîn gewr dibe, ê gewr heşîn nabe” sözüyle dinler arası geçişlere bir kural koyarlar. Onlar gerek yaratılışlarındaki asalet yönüyle ve gerekse inanç yönüyle diğer insanlardan üstündürler ve beyaz renk konumundadırlar. Din değiştirip başka bir renge boyananların, yani Yezidiliği bırakıp bir başka dini seçenlerin, pişmanlık ifade ederek tekrar Yezidi dinine dönme talebi kabul edilmez. Zira beyaz renk her renge boyanabilir, diğer renkler ise beyaza dönüşemez. Beyaz renk konumundaki bir Yezidinin din değiştirmesi başka bir renge boyanması hükmündedir. Bu yüzden Yezidi olan birinin daha düşük seviyedeki bir başka dini benimsemesi yani bir başka dine girmesi dinden çıkma (irtidat) sayılır ve asla hoş karşılanmaz. Aynı şekilde farklı etnik kökene sahip olanlar ile diğer dinlere mensup insanların Yezidi inancına girmesi de mümkün değildir.
Gelecek yazıda görüşmek üzere… Selam ve Dua ile….
ÖMER FARUK ÇELİK