Saygı, sevgi duyulan kişiye verilen değerin ifadesidir. O
kişiye ne kadar güvenebildiğini, ne kadar önem verdiğinin ve onu ne
kadar ciddiye aldığının göstergesidir. Yoksa insanlar hayatları
boyunca pek çok insana, çeşitli açılardan sevgi ya da sempati
duyabilirler. Ama bunların çoğu, 'gelip geçici'dir. İnsan saygı
duymaya kendisinden başlar, kendisine saygı duymayan hiç bir kişi
insan olmanın erdemine ulaşamaz.
İnsanı önce insan olduğu için sevmek, en büyük, değişmez
bir hayat kuralı olduğuna inanıyorum. İnsanları, bizimle aynı görüşü
paylaşıyor diye, aynı siyasi görüşü taşıyor diye, hatta aynı dini
inancı taşıyor diye sevmek hiç bir akıllı insanın akıl karı değil.
İnsanlar arasında ırk, din, renk, yaş, cinsiyet ayırımı yapmadan
sevgi, saygı, dostluk duygularını geliştirmenin amacını gütmek temel
bir olgudur. Buna istinaden saygının hâkim olmadığı yerleşkelerde
toplum huzurunun en az olduğu yer olarak algılanır.
Günümüzde arabaya binildiği zaman üstte yazılar görülür.
''Yaşlılara, gazilere, engellilere, çocuklu bayanlara yer
veriniz'' diye başlıca bir kaç tanesini zikrettik. Maalesef bu yazılar
sadece yazı olarak süs niyetine orda kalıyor uygulanmıyor.
Metropol şehirlerde özellikle insanların yoğun olarak
yaşadığı yerleşkelerde otobüs, minibüs, metro gibi toplu taşıma
araçlarının sıkça kullanılır. Bu yerlerde insanlar bir an önce gitmek
istedikleri yere ulaşmak için çok sıkışık olsa dahi arabalara binmek
zorunda kalıyorlar. Bizzat kendim de buna şahit oluyorum çoğu zaman. BU
sadece bir örnek bunun gibi yüzlerce örnek vardır. Neyse biz konumuza
dönelim;
Yani saygılı olan toplum, huzurlu toplum olmanın vazgeçilmez
özüdür. Eğer sevginin gücü, seven kişinin sevgi derinliğinden
kaynaklanıyor olsa, mutlaka bunu ispatlayacak deliller de olması
gerekir. Bu delillerin en önemlilerinden biri de kişinin 'sevdiğine
kıyamaması'dır. Eğer bu yönde bir titizliği ve hassasiyeti yoksa o
zaman o kimsenin sevgisinin gücü de samimiyeti de şüpheli hale gelir.
İnsaları sevebildiğimiz ölçüde, saygı alacağımızı unutmayalım.