Adaletin, vicdanlara mahkum edildiği bir dönemde yaşamaktayız. İnsan hayatının hiçe sayıldığı bu dönemde her gün bu ülkenin evlatlarını hayatını kaybederken ortaya çıkan tabloda ölümlerin aslında siyasal rantın kurbanı olduğu realitesi ortaya çıkmış oluyor. Çünkü siyasi ideolojiler arası çıkan fikir ve inanç çatışması en kötü haliyle halka yansıtılıyor.
Siyasal sahne kısıtlanıp egemen ideoloji tüm kesimleri kendi fikrinde hapsetme çabası içindeyken çözüm aramak ve çözüme katkı beklemek tabi ki karşılık bulunamayan bir hayal gibi karşımıza çıkmaktadır. Egemen ideoloji hep '' Ben haklıyım. Ben varsam siz var olacaksınız. Ben sizi kabul edersem, siz bu sahnede var olacaksınız. Bunun içindir ki var olmak için bana biat etmeniz gerek'' düşüncesiyle kendi despot ruhunu yansıtıyor, halkı ve diğerlerini jeopardize etmektedir.
Şimdi ortaya çıkan tablo. Günlerdir süren sokağa çıkma yasakları. Harabeye dönmüş mahalleler. Yıkılmaya mahkum edilmiş tarihi yapıtlar. Sokak ortasında kim vurduya giden onlarca masum sivil. Öldükten bir hafta sonra ancak cesedinin alınmasına izin verilen yaşlı kadın. Henüz senesi dolmamış bebeğin vurulması. Vurulan torununu almaya giden dede ve ninenin mermilerin hedefi haline gelmesi. Daha bu tarzda olan olayların sadece bir kaçını zikretmiş olduk. Bu ölümler dahi siyasi malzeme yapılabiliyor. Bu kadar aşağılayıcı bir üslup olabilir mi?
Kendi ideolojik düşüncesine yakın grupları kutsallaştıran geriye kalanını ateşe veren, vicdan sahibi, inançlı bir insan olabilir mi?
Ülkenin doğusu ateş altındayken Ankara da hiç bir şey olmamış gibi yaşayan sayın vekiller vicdan konusunda ne kadar ileri gittiğiniz ortaya çıkmış oldu.
Ölümlerin siyasallaşması sürecinde sarf etmiş olduğunuz çabayı ölümler olmadan yapmayı deneseydiniz eminim daha fazla başarılı olurdunuz.
Defalarca yazdık, çizdik. Her gün aşağı yukarı haber programlarında defalarca tekrarlanan çözüm önerileri hiç bir şekilde kaale alınmıyor. Çünkü onlar çözüm endeksli değil, siyasal rant elde etmek için bekliyorlar. Kendi çıkarları olmadan bir adım bile atmıyorlar. Ölenlerin ruhuna bile saygıları yok. Asker, polise şehit geri kalan herkesi yaşlı, kadın, çoluk çocuk demeden terörist deyip geçiyorlar. Bu kadar kolay mı yani. Bir insan hayatı bu kadar kolay mı?
Sizlerin çocukları paşalar gibi yaşarken bu halkın çocuklarını kendi siyasi emellerine kullananlar sizler hiç bir zaman halktan olmadınız. Sizin çocuklar çürük alıp askere gitmezken garibanın çocuklarını siyasallaşan bu ölüm sürecinde kaderlerine terk ettiniz.
Bu gün ülkemizde hayatını kaybeden her kim olursa olsun, sahip olduğu düşüncede ki siyasi parti tarafından siyasi malzeme yapılıyor. Adeta gündem yaratmak için daha fazla insan ölsün diye bekliyorlar. Bu vahşete maalesef medya da çanak tutuyor. Hangi siyasi düşünceye sahipse o açıdan bakıyor. Objektif ve gerçekçi bir yayın yapılmıyor. Halk adeta medyanın fikirsel esiri olmuş durumda.
Her medya, ölümlerin siyasallaşması süresince görevini layıkıyla ifa ediyor. Halkçı eylemden uzak kendi siyasi emellerinde kullanan, vahşileşmiş vicdanların adeta ölümlerin seyircisi haline gelinen bu noktada bazen sözler bile kifayetsiz kalıyor. Beyinlerde adeta kronikleşmiş savaş obsesyonu hastalığı oluşmuş savaş ve ölüm kalpazanlığı yapılıyor.
Yeni fikirlere ve çözüm önerilerine kapalı bir siyasi konjonktür hiç bir şekilde başarı sağlamayacaktır. Böyle gidebildiği kadar gitsin der gibi, halkı düşünmekten uzak, kime çalıştıkları belli olmayan siyaset sahnesi oyuncularını acil göreve çağırıyor ve millet meclisi adının hakkını vererek milletin sorunlarına çözüm bulma noktasında adımlar atılmasını bekliyoruz. Siyasallaşan ölümlerin bu halkı gitgide kutuplaştırdığı ayrıştırdığı ve kardeşlik olgusunun varlığının tehlikeye girdiğini unutmamak gerek.
Halkın barış ve kardeşlik içinde yaşadığı yarınlara ulaşması dileğiyle.
Esenkalın.....
Mehmet Sebih Altun
msebihaltun@gmail.com