Mehdi’yi Bekleyenler, Gazze’li Çocukların Yüzüne Nasıl Bakar?

Yayınlama: 28.07.2025
A+
A-
     Özlem, insanın en derin ruhsal ihtiyaçlarından biridir. Bu özlem kimi zaman bir peygamberde, kimi zaman güçlü bir lider figüründe vücut bulur. İslam dünyasında ise bu hasret, çoğunlukla “Mehdi” inancıyla şekillenir. Ne var ki ne yazık ki bu beklenti çoğu zaman sorumluluktan kaçmanın, acziyetin ve atalete bulanmış bir tevekkül anlayışının örtüsü olagelmiştir.
    Kur’an-ı Kerim hidayeti tamamladığını, son peygamber olarak Hz. Muhammed’i gönderdiğini beyan ederken, hâlâ bir “mehdi”ye kurtarıcı rolü biçmek ne aklî ne de naklî olarak temellendirilebilir. Kur’an’ın bizzat kendisi “hâdi”dir, yani yol gösterici. Peygamberin sünneti ise bu yolun en sahih rehberidir. O hâlde, geriye ne kalır? Geriye, sorumluluğu üstlenmek kalır. Çünkü Allah “Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür; kim de zerre kadar şer işlerse onu görür” (Zilzâl, 7-8) diyerek her bir bireyin mesuliyetini tek tek ilan etmiştir.
     Mehdi inancı, eğer yanlış temellendirilirse, Müslüman toplumlar için bir umut değil, bir uyuşturucuya dönüşür. Kurtuluşu hep bir başkasından, bir gün bir yerden gelecek “kurtarıcıdan” bekleyen ümmet, tarihin edilgen nesnesi hâline gelir. Nitekim tarihte birçok sahte mehdi çıkmış, halkların bu zayıf damarını sömürmüş; sonunda ya zelil olmuş ya da koca koca toplulukları ifsat ederek kaybolup gitmiştir.
     Oysa ümmetin gerçek öncüleri hiçbir zaman “Ben mehdiyim” dememiştir. Hz. Ebû Bekir, hilafeti devraldığında, sorumluluğu bir yük gibi taşıdı. Hz. Ömer adaletin adı oldu. Selahaddin Eyyûbî Kudüs’ü fethederken mehdi olduğunu ilan etmedi. Kanunî, cihanın adalet terazisini kurarken hiçbir zaman gökten haber beklemedi. Ama halk onları “mehdî ruhlu” bildi. Çünkü onlar gayretin, adaletin, ahlâkın ve dirilişin sembolüydü.
     Bugün ise Müslümanların bir kısmı, mehdi figürünü cübbeli, tesbihli, kerametli bir dervişe; bir kısmı ise Mehdi’yi bir lider, bir siyasetçi, bir general olarak hayal ediyor. Hangi surete büründürülürse bürünsün, bu bekleyiş Müslümanları yerinden kaldırmıyor. Hâlbuki ümmetin derdi mehdisizlik değil; dirayetsizliktir, samimiyetsizliktir, gayretsizliktir.
     Öyle ki Mehdi inancını adeta “imanın şartı” hâline getiren kimi mezhepler, kendi siyasi hedefleriyle bu inancı iç içe geçirmiştir. Tarih boyunca Şii gelenek, mehdi beklentisini neredeyse mutlak kurtuluş düşüncesine dönüştürmüş; bu anlayış zamanla Sünnî dünyaya da sirayet etmiştir. Her grup, kendi önderini mehdi ilan etme yarışına girmiştir. Oysa bu anlayış, Kur’an’ın “hidayet tamamlandı” ilkesine aykırıdır. Kur’an’ın kendisi Mehdi’dir: yol gösteren, uyandıran, hakikati açıklayan bir rehberdir.
     Bu bakış açısıyla meseleye bakıldığında, Gazze örneği her şeyi daha da çarpıcı kılar. Gazze’de çocuklar bombalar altında can verirken, kadınlar parçalanırken, yaşlılar yıkıntılar arasında son nefesini verirken; hâlâ “Mehdi gelsin de kurtarsın” diyen bir ümmet, kendi ruhuna ağıt yakmalıdır.
     Kusura bakmayın ama bu bekleyiş, artık imanın değil, aymazlığın, atalete bulanmış bir kaderciliğin adıdır. Eğer bu çağın en büyük trajedilerinden biri olan Gazze vahşeti, hâlâ bizi silkelemiyorsa, hâlâ ümmeti birleştirmeye yetmiyorsa, artık ağıtçılar kalksın; ümmetin üzerine ağıt yaksın.
     Çünkü Gazze’de sadece insanlar değil, bizim umutlarımız da bombalanıyor. Gözümüzün önünde parçalanan çocuk bedenleri değil sadece; vicdanlarımızın son kırıntılarıdır. Ağlamaktan göz pınarları kuruyan Gazzeli anneler, belki de bütün bir İslam dünyasına “Ey suskunlar, siz de öldünüz mü?” diye haykırıyor. Bu haykırışı duymayan bir ümmet, artık diri değil; canlı cesetlerden ibarettir.
     Gazze’de bir çocuğun cesedi enkazdan çıkarıldığında, toprak onu değil; bizleri yutar. Her kurban, ümmetin sessizliğine tutulmuş bir aynadır. Annesi toprağa gömülen bir bebek, sadece İsrail’in değil, bütün bir İslam dünyasının yitirdiği vicdanıdır. Eğer bu manzaraya rağmen hâlâ bir kurtarıcı bekliyorsak, artık minberlerden hamaset değil; musallâ taşından ümmete ağıtlar okunmalıdır.
     Biz, tarihin öznesiyken kendimizi dipnot hâline getirdik. Şimdi biri gelsin diye dua ediyoruz. Hayır! Artık dua değil, direniş vaktidir. Artık göğe bakıp beklemek değil, yere inip sorumluluk almaktır hakikat. Zira “Allah hiçbir toplumu, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez.” (Ra’d:13) Bu ayet, bekleyenin değil, yürüyenin kurtulacağını ilan eder.
     Kaldı ki, Gazze bu ümmetin imtihanıdır. Ve eğer bu acı, bu kan, bu vahşet bizde bir vahdet duygusu uyandırmıyorsa, acıdan değil, insanlıktan nasibimizi yitirmişiz demektir. O hâlde Mehdi’den önce, bir vicdan devrimi gerek. Bir irade inkılabı gerek. Çünkü ümmetin en büyük felaketi, zalimler değil; seyircileşmiş müminlerdir.
     O hâlde bir daha soralım: Gazze yanarken, ümmet bu hâlde sürünürken, hâlâ bir Mehdi mi beklenir? Hayır! Beklemek artık bir tercih değil, bir ihanettir. Müslümanlar için kurtuluşun yolu ne gökten inen bir elden ne de rüyaya giren bir kutsal kişiden geçer. Kurtuluşun yolu, akleden kalpten, çalışan elden ve dirilen bilinçten geçer.
     Yani mesele Mehdi değil; biziz. Ya dirileceğiz ya da artık bizden geriye sadece tarihin acıklı bir hatırası kalacak. Bu ümmet artık suskunluğu değil, direnişi öğrenmelidir. Aksi takdirde her gelen zalim, bu topraklarda bir Deccal olur; biz ise mehdi beklerken mezarlık nöbetine dönüşürüz. Ve sonra yine şaşırırız: “Neden kimse gelmedi?” Belki de çünkü gitmemiz gereken yere biz hiç yürümedik!
    Mehdi beklentisi, çoğu zaman sorumluluktan kaçmanın örtüsüdür. “O gelince işler düzelecek,” diyerek bugünü erteleyen zihniyet, zalimlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Bu anlayış, zalimi cesaretlendirir, mazlumu uyutur, adaleti tehir eder. Allah, kulunun tembelliğine değil, azmine destek verir. Kur’an şöyle der: “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm, 39) Açık ve net. Mehdi’yi değil; kendi gayretini bekle!
     Unutmayın, bir halk kendi içindeki kıyamı başlatmadıkça, hiçbir göksel dokunuş onları kurtaramaz. Mehdi’yi beklemek yerine, içimizdeki mehdiyeti kuşanmalıyız. Zira belki de beklediğimiz kişi, kendimiziz.
Muhammed Zeki Mirzaoğlu
Araştırmacı Yazar

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.