GELECEĞİN GÖLGESİNDE; ŞİİRSEL YAKLAŞIM

Yayınlama: 07.09.2025
A+
A-
1) Başlangıçta Sessizlik Vardı
Bir günün sabahı,
henüz güneş tam doğmadan,
şehirler uykusuzluğun yükünü omuzlarında taşırken
ben pencereden dışarıya baktım.
Herkesin acele ettiği bir dünyada
yavaşlığın anlamını aradım.
Tramvay raylarında biriken yağmur damlaları
bana çocukluğumdan kalma masalları hatırlattı:
Her şeyin biraz daha saf,
biraz daha gerçek olduğu o zamanları.
Bugünse,
dünyanın kalbi çok hızlı atıyor.
O kadar hızlı ki
bazen kendi nefesimizi duyamıyoruz.
2) İnsan Kalabalığında Yalnızlık
Kalabalıkların içindeyiz,
ama her birimiz kendi yalnızlığımızı büyütüyoruz.
Bir kahvehanede,
aynı masada oturan dört kişi,
birbirine bakmadan telefon ekranlarında kayboluyor.
Biri haber okuyor,
biri yeni bir aşk arıyor,
diğeri bir oyunun içinde savaşıyor,
ama hiçbiri yanındaki insanın gözlerini görmüyor.
Yalnızlık artık bir odanın duvarları arasında değil;
yalnızlık kalabalığın tam ortasında.
3) Çocukların Sessizliği
Bir sokak arasında oynayan çocuklar,
eski oyunları bilmiyor.
Misket, topaç, saklambaç…
Hepsi tarihin tozlu raflarına kaldırılmış gibi.
Onların elinde ekranlar var,
ve oyunlar artık gökyüzüne değil,
parlak bir camın içine hapsedilmiş.
Ama yine de,
bir çocuğun kahkahası
her şeyi değiştirebilir.
Bazen bir futbol topunun peşinde koşarken
tüm dünyanın savaşlarını unutturur insana.
4) İşçiler ve Umut
Bir fabrikanın içinde
makinelerin sesi,
sabah ezanından daha erken uyanır.
İşçiler,
ellerindeki nasırlarla geleceği yoğurur.
Bir kadın,
asgarî ücretle ayakta kalmaya çalışırken
çocuğuna yeni bir defter almanın sevincini
en büyük zenginlik gibi hisseder.
Bir adam,
eve dönerken otobüste uyuyakalır,
çünkü gün boyunca sadece çeliği değil,
hayallerini de taşımıştır sırtında.
Ve tüm bu yorgunluğun arasında,
umudun adı hâlâ “ekmek”tir.
5) Doğa ve Direniş
Bir ağacın kökü,
betonun altından çıkar.
Bir kuş,
gökdelenlerin camları arasında yolunu bulur.
Bir nehir,
kirlenmiş olsa da
hâlâ denize ulaşmayı bilir.
Doğa,
insana sürekli hatırlatıyor:
“Ben varım,
siz unutsanız bile.”
Ama biz,
daha çok üretmek için daha çok yok ediyoruz.
Tarlalar beton oluyor,
denizler plastikle doluyor,
ve yine de haberlerde,
“daha parlak bir gelecek” vaat ediliyor.
6) Siyasetin Gölgesinde İnsan
Televizyonlarda sert sözler çarpışıyor.
Her cümle,
bir öncekinden daha ağır.
Ama sokaktaki halk,
bu kavgalardan yorulmuş.
Bir kadın pazara gidiyor
ve domatesin fiyatını görünce
tüm nutukların boşa olduğunu anlıyor.
Bir genç,
gelecek hayallerini başka ülkelerin kapılarında arıyor.
Çünkü burada
hayaller bazen işsizlik kuyruğunda tükeniyor.
Ama yine de,
bir şiir yazılıyor,
bir türkü söyleniyor,
bir fidan dikiliyor,
ve umut kendine yer açıyor.
7) Aşkın Kırılganlığı
Bir kafede,
iki insan birbirine bakıyor.
Sözler,
henüz dudaklara düşmeden
gözlerden akıyor.
Aşk,
bazen bütün karanlığı aydınlatacak kadar güçlü,
bazen de en küçük rüzgârda
dağılıp gidecek kadar kırılgan.
Ama yine de aşk,
bu dünyada en sahici şey.
Çünkü kalbini açan insan,
dünyanın tüm savaşlarına inat
bir barış yaratıyor.
8) Geleceğe Yazılan Mektup
Ey yarının insanı,
bizden sana kalan miras
sadece kitaplar ve şehirler olmayacak.
Sana,
umudun kırıkları da kalacak,
savaşların gölgeleri de,
ama aynı zamanda
sevgiden örülmüş yollar da kalacak.
Eğer bu satırları okuyorsan,
bil ki biz,
yaşamanın her şeye rağmen güzel olduğunu biliyorduk.
Ve sen,
bizim yarım bıraktığımız hayalleri tamamlayacaksın.
9)Ölümün Sessizliği
Bir mezarlığın sessizliğinde
en gerçek dersi öğrenir insan:
Hiçbir makam, hiçbir zenginlik,
hiçbir hırs
oraya giremez.
Orada sadece iyilik kalır,
sadece söylenen güzel sözler,
sadece paylaşılan ekmek.
Bu yüzden,
yaşarken birbirimize daha çok sarılmalıyız.
Çünkü yarın,
bu satırları okuyacak kadar bile vaktimiz olmayabilir.
10) Büyük Şehirler Küçük İnsanlar
Günümüzün sokaklarında telaşla yürüyen insanlar,
ellerinde telefon, kulaklarında aynı şarkılar,
ama gözlerinde bin ayrı yorgunluk…
Bir çocuk, marketin önünde yere düşmüş bir ekmek kırıntısını alıyor,
yanından geçen kalabalık görmezden geliyor,
oysa o kırıntıda hem açlığın hem umudun izleri var.
Şehirler büyüdükçe,
insanlar küçülüyor;
yüksek binaların gölgesinde
birbirimizin yüzünü seçemez oluyoruz.
Hâlbuki yüzlerdeki çizgiler,
kitaplardan çok daha fazla şey anlatırdı bir zamanlar.
11) Gerçek Gündemler
Siyasetin dili sert,
ekranlardan taşan kelimeler evlerimizin duvarlarına çarpıyor,
ve biz, gündüzden geceye yorulan beyinlerimizle
her haberde biraz daha susmayı öğreniyoruz.
Bir öğretmen, düşük maaşıyla sınıfında umut dağıtıyor,
bir işçi, ağır demirleri kaldırırken geleceğini düşlüyor,
bir genç, sınav kağıdında hayatını arıyor,
bir anne, mutfakta artan fiyatların hesabını yaparken gözyaşını gizliyor.
Bu ülke,
bazen bir ağıt,
bazen bir ninni,
bazen de gökyüzüne açılan bir dua gibi
varlığını sürdürüyor.
12) Doğa Ve Biz
Doğa, hâlâ inatla direniyor insana.
Bir ağacın kökünden çıkan yeni filiz,
tüm beton yığınlarına meydan okuyor.
Yağmur,
çatılardan akarken bile,
bize göğün hâlâ merhametli olduğunu hatırlatıyor.
Ama biz,
daha fazla tüketmek için daha çok üretiyoruz,
daha çok üretmek için daha çok yok ediyoruz.
Sonra da sosyal medyada
“doğayı koruyalım” diye slogan paylaşıyoruz.
Sanki paylaşımlarımız,
ağaçların kesilen dallarını yeniden yeşertecekmiş gibi…
13) Yine De Umut Var
Yine de umut var,
hep var.
Bir parkta iki genç birbirine sarıldığında,
bir öğretmen öğrencisinin gözlerinde ışığı gördüğünde,
bir şair kalemiyle dünyaya meydan okuduğunda,
umudun adı değişmiyor: insan.
Bugün yaşadığımız bütün karanlıklara rağmen,
bir çocuğun kahkahası,
bütün savaşların gürültüsünü bastırabilecek güçte.
Bir annenin duası,
tüm siyasetçilerin sözlerinden daha inandırıcı.
Bir işçinin nasırlı elleri,
tüm kitaplardan daha gerçek.
14) Bir Virgül Olmak
Ve biz,
şimdi,
tam da bu anın ortasında,
tarihin satır aralarına düşen küçük bir virgül gibiyiz.
Ama unutma:
Bazen en küçük virgül,
bir cümlenin anlamını tamamen değiştirir.
Öyleyse,
umudu diri tutmak,
adaleti savunmak,
doğaya sarılmak,
ve birbirimizin gözlerine bakmayı hatırlamak
bugünün en büyük şiiridir.
Çünkü yarın,
bugünün içinden doğacak;
gelecek,
bizim bugünkü kelimelerimizle, kararlarımızla,
ve sevgimizle şekillenecek.
15) Son Cümleler
Ve şimdi,
bu uzun şiirin sonuna gelirken
bir kez daha pencereden dışarı bakıyorum.
Gökyüzünde
bulutların arasında kaybolmuş bir güneş var.
Ama bilirim ki,
güneş hiçbir zaman tamamen kaybolmaz.
Biz görmesek de
orada,
ışığını dünyaya sunmaya devam eder.
Öyleyse insan da,
görülmese bile
iyilik yapmaya devam etmeli.
Çünkü bu dünyanın gerçek şiiri,
kitaplarda değil,
insanların kalbinde yazılıdır.
Esenlikle Kalın
Mehmet Sebih Altun

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.