Kırık Aynanın Önünde
Bir gün, şehrin kalabalığında yürürken kaldırım kenarında çatlamış bir ayna gördüm. Yere eğildim, kırık cam parçalarının arasında gökyüzünü seyrettim. Bir parçada bulutlar, diğerinde mavi boşluk… Ve tam ortasında benim yansımam. Ama ben bile bendim diyemezdim. Yüzümün yarısı gülümserken diğer yarısı yorgun, bir gözüm ışıkla parlar, diğerinde hüzün çöreklenmişti.
O an anladım ki, biz toplum olarak aslında tam da böyleyiz: Parçalanmış bir aynanın karşısında kendimizi bütün zannetmeye çalışan bir kalabalık. Bir yanımızda ışıl ışıl hayaller, diğer yanımızda derin umutsuzluklar… Bir yanımız gökdelenlerde yaşarken, diğer yanımız yıkık gecekondularda ömrünü tüketiyor. Bir yanımız gülerken, diğer yanımız sessizce ağlıyor.
—
Toplumsal Çatlaklar
Her çatlak, bir hikâye saklıyor. O aynanın kırıkları, zengin ile fakirin arasındaki uçurumu anlatıyordu. Aynanın bir parçasında lüks arabalar geçerken, diğerinde pazardan artıkları toplayan insanlar… Biri ömrünü “daha çok sahip olmaya” adarken, öteki yalnızca karnını doyuracak kadarını istiyor.
Ama mesele sadece para değil. Bir diğer parçada, adalet arayışının yansımasını gördüm. Mahkeme salonunda hakkını arayan ama sesi duyulmayan bir işçi… Sesini yükselttiği için susturulan bir gazeteci… Çocuğu için adalet isteyen ama cevapsız bırakılan bir anne… Bu ülkenin en büyük kırığı, işte o sessizlikti. Çünkü bir toplumda adalet yoksa, geri kalan bütün başarılar sadece cilalanmış aynadan ibarettir.
—
Şehrin Aynası
Kendi memleketimin sokaklarında gezdim. Batman’ın dar sokaklarında, Bismil’in köy yollarında, Diyarbakır’ın taş surlarının gölgesinde… Her köşede bir başka yansıma. Çocuklar misket oynuyor, ama aynı anda ellerinde poşetle ekmek kuyruğuna giriyor. Bir yaşlı amca çay ocağında umutla gazetesini okuyor, ama gözlerinde yılların yorgunluğu.
Şehir, bir ayna gibidir. Kime nasıl bakıyorsan, sana onu yansıtır. Batman’ın gecelerinde gençlerin kahve köşelerinde yitip gidişini, Diyarbakır’ın meydanlarında sesini yükseltenleri, Bismil’in tarlalarında toprağa umutla tohum eken köylüleri görürsün. Hepsi ayrı ayrı yansımadır, ama birleştirince işte o kırık ayna ortaya çıkar.
—
Küçük İyiliklerin Büyük Değeri
Bir çocuk yolda defterini düşürdüğünde onu kaldıracak bir el varsa, işte orada toplum hâlâ yaşıyor demektir. Bir komşu diğerine bir tabak yemek gönderiyorsa, aynanın çatlağında ışık vardır. Bugünlerde belki en büyük meselemiz, küçük iyilikleri unutmuş olmamız.
Eskiden köylerde bayram sabahı çocuklar şeker toplamak için kapı kapı gezerdi. Herkesin kapısı açıktı, herkesin gönlü açıktı. Şimdi apartmanlarda yan dairede kim oturuyor bilmeyenler var. Aynanın kırıklarını onarmanın yolu, birbirimizin yükünü hafifletmekten geçiyor. Çünkü küçük iyilikler, büyük yaraların ilacıdır.
—
Susturulan Sesler
O aynanın bir parçasında kalemi kırılmış bir gazeteci gördüm. Bir diğerinde iş kazasında kolunu kaybetmiş bir işçi. Bir köşede tayini çıkmadığı için kırgın bir öğretmen, bir köşede traktörüne mazot koyamadığı için ekinini kaldıramayan bir çiftçi…
Biz aslında her gün bu yüzleri görüyoruz ama aynaya bakmaktan kaçıyoruz. Çünkü görmek demek, sorumluluk almak demek. Çünkü duymak demek, sesimizi yükseltmek demek. Oysa susturulan sesler biriktiğinde, toplumun aynası paramparça olur.
—
Gençliğin Aynası
Aynanın en kırık yeri gençliğin yansıdığı parçadır. Üniversite bitirmiş ama iş bulamayan gençlerin gözleri boş bakıyor. Bazıları göç ediyor, “yurt dışında daha iyi bir hayat” umuduyla bavul topluyor. Bazıları kahve köşelerinde kart oyunu oynayarak vakit öldürüyor. Bazıları ise hayallerinden vazgeçiyor.
Gençliğin umudunu kaybettiği bir ülke, aslında geleceğini kaybetmiş demektir. Bir ayna sadece bugünü değil, yarını da gösterir. Eğer gençler aynaya baktığında kendini çaresiz görüyorsa, işte orada geleceğimiz tehlikededir.
—
Kadınların Aynası
Aynanın bir parçasında pazardan dönen bir kadın gördüm. Bir elinde torba, diğer elinde çocuğunun küçük eli. Yorgun ama güçlü. Başka bir parçada köyde tandır başında ekmek pişiren, sabahın köründe tarlaya giden, akşam evinde herkese yetmeye çalışan kadınlar vardı.
Toplumun en büyük dayanağı kadınlardır ama onların emeği en görünmez olandır. Kadınların aynadaki yansıması genellikle gölgede kalır. Oysa kadın güçlü olursa aile güçlü olur, aile güçlü olursa toplum güçlü olur.
—
Doğanın Aynası
Bir gün Dicle kıyısında oturdum. Su, kırık aynanın parçaları gibi kıyıya vuruyordu. Doğa da aslında bize kendi aynasını tutuyor. Nehirler kuruyorsa, biz de kuruyoruz. Ormanlar yok oluyorsa, biz de nefessiz kalıyoruz.
Köy yollarında yürürken toprakla konuşur gibi oluyorum. Toprak bize şunu söylüyor: “Bana ne ekerseniz, onu biçersiniz.” Bu sadece tarım için değil, toplum için de geçerli. Nefret ekiyorsak nefret biçiyoruz, umut ekiyorsak umut biçiyoruz.
—
Yeni Bir Ayna Kurmak
Kırık ayna bize şunu hatırlatıyor: Parçaları birleştirmeden kendimizi göremeyiz. Peki nasıl birleştireceğiz?
Önce vicdanla… Sonra adaletle… Sonra merhametle…
Birbirimizin yükünü paylaşarak, birbirimizin sesini duyarak.
Birimizin mutluluğunu diğerine, birimizin acısını hepimize ait bilerek.
Bir toplum, ancak ortak bir aynada kendini görebilirse bütün olur. Yoksa herkes kendi küçük parçasında kaybolur.
—
Aynanın Bütünü
O gün kaldırımdaki aynayı yerden almadım. Çünkü kırıkları bir araya getirecek elimde güç yoktu. Ama kalbimde bir umut taşıdım: Bir gün bu ülke, yeniden tek bir aynada kendini görecek.
O aynada çocuklar gülecek, gençler umutla bakacak, kadınlar onurlu emekleriyle var olacak, doğa nefes alacak, adalet herkes için aynı ışıkta parlayacak.
Ve işte o zaman, kırık ayna yeniden bir bütün olacak. Biz de ilk kez kendimizi gerçekten göreceğiz.
—
Mehmet Sebih Altun