Teknoloji büyüdü ama insan küçüldü. Şehirler yükseldi ama kalpler çöktü. Gerçek diriliş, bilginin değil, ahlakın yeniden yücelmesindedir.
Bugün insanlık, bilgi çağında cehaletin, özgürlük çağında köleliğin, ilerleme çağında ise çöküşün eşiğinde duruyor. Teknoloji büyürken insan küçülüyor, şehirler yükselirken ahlak alçalıyor. Yalan, çıkar ve menfaat, makyajla süslenip erdem diye sunuluyor. Oysa bir toplumun çöküşü ne savaşla ne de kıtlıkla başlar; o, ahlakın çürümesiyle başlar.
Ahlak, hayatın her alanında kendini gösteren ve yaşamı anlamlı kılan bir değerdir. Toplumun huzuru, adaletin tesisi ve insanın insan kalabilmesi ancak ahlaki temeller güçlü olduğunda mümkündür. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber, örnek olarak gösterilmiş ve Allah tarafından “yüce bir ahlak üzere” olmakla övülmüştür (Kalem: 4). Müslümanlar için Peygamberimizi ahlaki yaşantıda örnek almak, bir tercih değil, ilahi bir yükümlülüktür.
Hz. Aişe validemizin, “Onun ahlakı Kur’an idi” (Müslim) sözü, bu gerçeği en veciz biçimde özetler. Gerçek ahlak, Kur’an’ın emirlerini hayatın içinde yaşatmaktır. Hz. Peygamber’in, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” (Malik, Muvatta) buyruğu, İslam’ın merkezinde ahlakın durduğunu ilan eder.
Modern dünyanın ahlak krizi ise kalplerin imanla değil, çıkarla ölçülmesinden doğmaktadır. “Çalmak ayıp değil, yakalanmak ayıp” anlayışı, insan vicdanında derin bir çarpıklık yaratıyor. Gazalİ’nin ifadesiyle, “Ahlak, insanda yerleşmiş bir meleke hâlidir ki, ondan davranışlar zorlamasız doğar.” Bu meleke zayıfladığında insan, ne kadar güçlü görünürse görünsün, içten çürür.
Ahlakın gayesi yaşamak değil, yaşatmaktır. Din binasının temeli ahlaktır; ahlaksız bir din şekilciliğe, dinsiz bir ahlak ise köksüzlüğe dönüşür. Hikmet ehli, “Dinsiz dünya; güzel ahlaksız din olmaz” diyerek bu dengeyi vurgular. Çünkü din ahlakı korur; ahlak da dini ayakta tutar. Allah, Peygamberini insanlık için örnek kılmış, onu sadece imanla değil, ahlakla da yüceltmiştir.
Din ile ahlak arasındaki bağ koparıldığında, insan da yönsüz kalır. Fransız sosyolog Gustave Le Bon’un dediği gibi, “Toplumun inançlarında meydana gelen her değişmeyi büyük bir sosyal çöküş izler.” İnanç zayıfladıkça ahlak çözülür; ahlak çözülünce toplumun temeli sarsılır.
Gerçek ahlak, insanın kendisiyle, toplumu ve Rabbiyle barışık olmasını sağlar. Kendini tanıyan, nefsinin zaaflarını bilen ve onlarla mücadele eden kişi iç huzura kavuşur. Böyle bir insan hem şahsiyetli hem de güven veren bir insandır. Çünkü ahlak, insanın iç âleminde başlayan ve dış dünyasına nur gibi yansıyan bir özdür.
Toplumun yeniden dirilişi, işte bu ahlakın yeniden ihyasında gizlidir. Adaletin hüküm sürdüğü, eğitimin kalpleri güzelleştirdiği, inancın davranışa dönüştüğü bir toplum kendi ışığında yürür ve zaferini hak eder.
Her birey, ahlakın ışığını kendi içinde yakmakla yükümlüdür. Küçük iyilikler, samimi davranışlar ve dürüstlük, toplumun geneline yayıldığında büyük bir dirilişi mümkün kılar. Bir insanın kalbinde ahlak yeşerdiğinde, sadece kendisi değil çevresi de bu nurdan beslenir. Bu nedenle her fert, toplumun ahlaki uyanışında hem rol alır hem de öncü olur. Çünkü unutulmamalıdır ki, bir toplum ne kadar güçlü görünürse görünsün, ahlak zayıfsa gerçek gücünü kaybeder.
Gerçek zafer, yüce ahlakın izinden giden bir neslin doğuşudur. Her birey, bu yolda hem kendisine hem de geleceğe ışık tutmalıdır. Çünkü yüce ahlak, zaferin ta kendisidir.
“Ahlak dirilirse, insan dirilir.”
Muhammed Zeki Mirzaoğlu – Araştırmacı Yazar