Türkiye’nin Eğitim Felsefesi Var Mı?

Yayınlama: 23.10.2025
A+
A-

Türkiye’de eğitim konuşulurken genellikle sınav sistemleri, müfredat değişiklikleri ya da öğretmen atamaları ön plana çıkar. Ancak en temel soru çoğu zaman göz ardı edilir: Türkiye’nin bir eğitim felsefesi var mı? Yani bu ülke, çocuklarını nasıl bir insan olarak yetiştirmeyi amaçlıyor? 21. yüzyılın dünyasına ne tür bireyler armağan etmek istiyor?

Dürüst olalım: Türkiye’de eğitim politikaları, uzun vadeli bir felsefi temele değil; siyasi, ekonomik ya da ideolojik dalgalara göre şekilleniyor. 2000’lerin başından bu yana neredeyse her beş yılda bir köklü müfredat değişiklikleri, sınav sisteminde revizyonlar ve yönetimsel yapıda dönüşümler yaşandı. Ancak bu değişimlerin hiçbirinde “Nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz?” sorusuna tutarlı bir yanıt verilmedi.

Ezberci mi olmalı, yaratıcı mı? Sorgulayan mı, itaatkâr mı? Yerel değerlere bağlı mı, küresel dünyaya entegre mi? Bu soruların yanıtı, eğitim sistemimizin pusulası olmalıydı. Oysa elimizde bir pusula değil, sürekli dönen bir rüzgar gülü var.

Bugün Türkiye’de eğitim denince akla ilk gelen kavram hâlâ “sınav.” Öğrenciler, ilkokuldan itibaren test çözme becerisine göre değerlendiriliyor. Oysa sınavlar, eğitimin amacı değil, sadece bir aracı olabilir. Eğitimin merkezine “insan”ı koymayan bir sistemin, ne kadar çok reform yaparsa yapsın, nitelikli bireyler yetiştirmesi mümkün değil.

Bir eğitim felsefesi, yalnızca müfredatla ya da ders içerikleriyle sınırlı değildir. Aynı zamanda hangi davranışların ödüllendirileceği, hangi değerlerin önceleneceği, öğrenmenin nasıl bir süreç olduğu ve öğretmenin rolünün ne olduğu gibi temel prensipleri içerir.

Türkiye’de öğretmenler, eğitim sisteminin taşıyıcı kolonu olması gerekirken, giderek daha fazla bürokratik baskı ve denetim altında çalışmak zorunda kalıyor. Yaratıcılığın, pedagojik özerkliğin önünü açacak bir sistem yerine, öğretmeni sınav başarısına odaklı, “yönlendirici memur” pozisyonuna sıkıştıran bir yaklaşım hâkim.

Öğretmen yetiştirme politikaları da, eğitim felsefesindeki eksikliğin bir yansıması. Eğitim fakülteleri, geleceğin öğretmenlerine sadece akademik bilgi değil, pedagojik bir duruş, etik bir bilinç ve eleştirel düşünme becerisi de kazandırmak zorunda. Ancak mevcut sistem, bu alanlarda ciddi boşluklar barındırıyor.

Peki, Ne Yapmalı?

  1. Ulusal Eğitim Felsefesi Belgesi Hazırlanmalı: Tüm paydaşların (eğitimciler, akademisyenler, veli dernekleri, öğrenci temsilcileri) katkısıyla, Türkiye’nin hangi insani, ahlaki, entelektüel değerleri önceliklendirdiği belirlenmeli. Bu belge, siyasi iktidarlardan bağımsız, anayasal düzeyde korunmalı.
  2. Eğitimde İdeolojik Değil, Pedagojik Yaklaşım Benimsenmeli: Müfredatlar ideolojik gündemlerin aracı olmaktan çıkarılmalı, pedagojik bütünlük ve çağdaşlık temel alınmalı.
  3. Öğretmen Özerkliği Artırılmalı: Öğretmenlere daha fazla mesleki özgürlük, karar alma süreçlerinde söz hakkı verilmeli. Sürekli denetim yerine sürekli destek modeli benimsenmeli.
  4. Sınav Merkezli Sisteme Alternatifler Geliştirilmeli: Portfolyo değerlendirmeleri, proje tabanlı öğrenme ve uzun vadeli gözleme dayalı ölçme yöntemleri desteklenmeli.
  5. Eleştirel ve Yaratıcı Düşünme Eğitimi Temel Olmalı: Öğrencilerin sadece bilgiyi ezberlemesi değil, onu yorumlaması, sorgulaması ve dönüştürmesi teşvik edilmeli. Bu da ancak eğitimci yetiştirme sisteminin kökten revizyonuyla mümkün olabilir.

Son Söz

Bir ülkenin eğitim politikası, aslında o ülkenin gelecek vizyonunun aynasıdır. Eğitim sistemimizdeki kaotik değişimler, Türkiye’nin bu aynaya hâlâ net bir görüntü yansıtamadığını gösteriyor.

Eğer bu ülke, 21. yüzyılda güçlü, yaratıcı, etik değerlerle donanmış bireyler yetiştirmek istiyorsa önce şu soruyu samimiyetle sormalı: Biz çocuklarımızı nasıl bir dünyaya hazırlıyoruz ve onlardan nasıl bir insan olmalarını bekliyoruz?

Eğitim Danışmanı Abdullah Basmacı

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.