EY EHLİ SALİB! TARİHTEN GÜNÜMÜZE ÇİFTE STANDART

Yayınlama: 17.08.2025
A+
A-
     İsa Mesih’in doğumu ve misyonu üzerine tarihte yapılan tartışmalar, sadece geçmişin polemikleri değil, günümüzdeki adalet ve taraf tutma anlayışımızın da aynasıdır. Bugün Filistin’de yaşananlar, tarihî önyargıların ve çifte standartların canlı bir tezahürüdür.
     Celsus ve “Panthera” Efsanesi 2. yüzyılda, Yunan filozofu Celsus, Hristiyanlığı eleştirirken, İsa’nın annesinin bir Roma askeri Panthera ile ilişkisinden (gayri meşru) doğduğunu iddia etmiş. Bu iddia, Origen tarafından alaya alınmış ve bir polemik malzemesi olarak kullanılmıştır
     Bu anlatı, daha sonra Yahudi metinlerinde, özellikle Toledot Yeshu gibi anti-Hristiyan polemik kitaplarda yer bulmuştur Talmud’da “Ben Stada / Ben Pandera” Hikâyeleri: Bazı Talmud pasajlarında İsa’dan “Ben Stada” veya “Ben Pandera” olarak bahsedildiği ve doğasının tartışmaya açık olduğu ima edilir.
     Mark İncili 6:3’te “Meryem’in oğlu” olarak anılması, bazı kişiler tarafından doğrudan babanın yokluğuna ya da gayri meşru doğuma işaretmiş gibi yorumlanmıştır. (Yuhanna 8:41)
     Hıristiyanlar, Yahudi başkâhinleri ve ileri gelenler halkı İsa’nın idamı için kışkırtır. (Matta 27:20-26) ve başkâhinler İsa’nın çarmıha gerilmesini talep ederler. Pilatus, halkın isteği üzerine İsa’yı çarmıha gerilmek üzere teslim eder. (Markos 15:11-15) Halk “Çarmıha ger, çarmıha ger!” diye bağırır. Pilatus, baskıya boyun eğerek İsa’yı teslim eder. (Luka 23:13-25)
     Pilatus tereddüt eder ama sonunda İsa’yı Romalı askerlere çarmıha gerilmek üzere verir. (Yuhanna 19:6-16) Petrus, halka hitaben şöyle der: “… Siz O’nu, Tanrı’nın önceden belirlediği amaca göre, Tanrı’nın bilgisiyle teslim ettiniz ve kötü kişilerin elleriyle çarmıha gerdiniz.” ‘Elçilerin İşleri 2:22-23)
     Ey Hıristiyan alemi! Sizler, Yahudilerin, Hz. İsa’yı gayri meşru kabul ettikleri ve sonra onu çarmıha gerdiklerini iddia ederken, Oysa Biz Müslümanlar İsa (as)’ın peygamber olduğunu ve onun peygamber olduğu hususunda tereddüt bile küfrü gerektiğini söylüyoruz.
     Buna rağmen Müslümanların dağınıklığını fırsat bilerek, Yahudilerin kuyruğuna takılmış Filistin’de Müslümanları katletmesine ve topraklarını ellerinden almasına yardımcı oluyorsunuz. Adeta
“Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” politikasını güdüyorsunuz.
     Oysa İslam dini “İman edenlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve Allah’a ortak koşanları bulacaksın. Onlardan iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların ise ‘Biz Hıristiyan’ız’ diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.” (Maide: 82)
     Sizin hakkınızda kanaatımız bu iken. Siz Rum Hıristiyanlar olarak ateşperestler ile savaşırken Hz. Muhammed ve ashabı Hıristiyanların Mecusilere galip gelmesini istemiş ve o gün ki müşriklerle bahse girmişler ve siz Hıristiyanların savaşı kazanmasına sevinmiş ve adeta bayram yapmışlardı. (Rum: 1,2,3,4,5,6) Rabbimiz bu olayı yüce Kitabımız Kur’an’a özel bir süre olarak almış ve kıyamete kadar Müslümanların bu şekilde davranmasını tembihlemiştir.
     Birinci ve ikinci haçlı seferleri adı altında sizler Müslümanları katledip memleketlerini yakıp yıktığınız halde, bizim tutumumuz Kur’an’ın bizi yönlendirdiği hal üzere olup siz Hıristiyanları hem
müşriklere hem de Yahudilere tercih ediyoruz.
     Bu tarihsel arka plan, günümüzdeki tavırların kökenini anlamamız açısından önemlidir. Sizi anlamaya çalışıyoruz ama, Müslümanlara karşı olan kininiz sizde bir kültüre dönüşmüş ve Müslümanlara karşı takınılan olumsuz tavrınız yerleşik hale gelmiş olması sebebiyle bugün Filistin’in özgürleştirilmesi için yapılan herhangi bir eylemi hemen inkâr etme yoluna gidiyorsunuz.
     Size göre Filistin bir Yahudi toprağı. İki bin yıl öncesine atlayıp Tevrat’ın tebliğ edildiği zamanları diriltmeye çalışıyorlar ama bizzat içinde yaşadığımız zamanda, evinden ve arazisinden çıkarılıp sürülen, öldürülen Filistinlileri görmüyorsunuz.
     Sizler, kendi topraklarını özgürleştirmek için çalışan bu Filistinlileri her türlü eylemden mahrum etmek istersiniz ve onların bu eylemlerini terörist eylem olarak görüyorsunuz, ama diğer yandan Siyonist terörizmi gözleriniz görmüyor.
     Kültür, iyi ve kötü algısını belirler; bir kişinin bir toplumda kahraman, başka birinde zulmeder olarak görülmesi bu yüzden mümkündür. İnsanların taraf tutması ya da tarafsız kalması, Allah nezdinde kurtuluş sağlamaz.
     Kültür bu kadar acımasız olmamalı, Mısır ordusu Irak karşıtı cephede yer alıyordu, ancak Saddam füzelerini Tel Aviv’e doğru fırlatmaya başlayınca Mısır askerlerinden tekbir sesleri ve onu destekleyen sloganlar yükselmeye başlamıştı. Demek ki alınan kültür hakkı boğmaya yetmiyor.
      Ancak aldığınız kültür siz de inanca dönüşmüştür, Müslüman düşmanlığı sizi adaletten çıkarmıştır. İhtida etmiş, Amerikalı aydınlardan biri ile Muhammed Ahmed el-Ahmeri arasında geçen konuşma şöyleydi: “İslam’a dair okumalar yapmadan önce dünyadaki diğer dinlere dair çok sayıda okuma yaptığını söyledi. Dedim ki “neden en son İslam’i okudunuz?” Özet olarak şöyle dedi: “Batı kültürünün takındığı tavır, İslam’ı ve İslam kültürünü kabul etmekten uzaktır.”
     Adalet, geçmişin hatalarından bağımsızdır; sessiz kalan bugün de zulme ortak olur. Tarih tekerrür etmesin, hak her zaman savunulsun. Bugün de adaletsizliğe sessiz kalanlar, geçmişin hatalarını tekrarlamaktan kurtulamaz. Unutmayalım ki hak ve adalet, kültür veya çıkar gözetmeksizin savunulmalıdır.
     Sesin kime ulaşır ki diyenlere derim ki; Allah’ın nezdinde, herkes avazınızın çıktığı kadar bağırır ve dile getirdiğinden mesul olur ve şu ayeti hatırlatırım. “Ey Peygamber! Rabbin sana indirdiğini
iletmedikçe, senin Peygamberlik görevini yerine getirmenden sakınma. Allah, insanları O’nun dininde bir topluluk hâline toplamak için sana indirdiğini iletmekle sana sorumluluk yüklemiştir. Allah, insanları O’nun yolundan saptırmaktan korur. Şüphesiz Allah, insanları gözetleyendir.” (Mâide: 67) Vesselam
Muhammed Zeki Mirzaoğlu
Araştırmacı Yazar

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.