Dışarıdan bakıldığında her şey tamam: Akıllı telefonları var, sosyal medyada binlerce takipçileri, kulaklarında kablosuz kulaklıklar, üstlerinde markalı kıyafetler… Ama biraz yakından bakınca fark ediliyor: Gözlerinde bir yorgunluk, seslerinde bir kırıklık, omuzlarında taşıdıkları görünmeyen ama ağır bir yük var.
Bugünün gençliği, geçmiş nesillerin “imkan” dediğine sahip olabilir ama onların yaşamadığı bir çaresizlikle boğuşuyor: Anlam arayışı.
Evet, bugünün gençleri yalnız. Hem de her zamankinden daha fazla.
İnternetin içinde kaybolan bu nesil, dış dünyayla bağını neredeyse tamamen dijital kanallar üzerinden kuruyor. O yüzden “gerçek bir dost” yerine “aktif bir takipçi listesi”, “içten bir sohbet” yerine “story’e emoji atmak” var artık. Ve bu dijital gürültünün ortasında gençler aslında kimseye içlerini tam anlamıyla açamıyor.
Psikolojik sıkıntılar mı? Adını doğru koymak gerekirse: Kaygı bozukluğu, depresyon, tükenmişlik sendromu… Üstelik daha lise çağlarında başlıyor. Çocuk daha 16’sında, “hayatım mahvoldu” diyorsa, biz nerede yanlış yaptık?
Bir yanda sınav maratonu, diğer yanda ailesel baskılar… “Başarılı ol, ama mutlu da ol, ama başkalarıyla da yarış, ama kendin gibi ol.” Oysa hiçbir genç bu kadar zıt beklentiyi aynı anda taşıyamaz. Taşıyınca da çöküyor zaten. Ve çoğu zaman bu çöküşü kimse fark etmiyor.
Çünkü gülümsüyorlar. Çünkü “sorunlu” görünmek istemiyorlar.
Okullar da çözüm değil artık. Zira eğitim sistemi, gençleri birey olarak değil, “puan makinesi” olarak görüyor. Oysa her birinin içinde fırtınalar kopuyor: Kimlik arayışı, özgüven eksikliği, anlam boşluğu, aileyle iletişim problemleri… Ne yazık ki hâlâ bazı yetişkinler, gençlerin yaşadığı bu duygusal derinliği “ergen kaprisi” zannediyor. Halbuki bugünün gençleri “ilgi çekmek için” değil, gerçekten yardım istemek için susuyor.
Bütün bunlara rağmen hâlâ umut var. Bir gencin gözlerine bakıp “Gerçekten nasılsın?” diye sorduğumuzda, uzun süredir duyulmamış bir soruyu hatırlıyorlar. Ve bu, iyileşmenin ilk adımı oluyor.
O yüzden bir çağrı:
Gençleri yargılamadan dinleyin.
Onlara nasihat değil, anlayış verin.
Çünkü onların derdi sadece bugünü değil, geleceği de susturuyor.
Eğitim Danışmanı
Abdullah Basmacı