Çocuk Çizgi Filmlerindeki Mesajların Eğitime Bedeli

Yayınlama: 01.12.2025
A+
A-

Çocukların okula giderken bile zihnini dolduran şey artık sadece kitaplar, oyunlar ya da sokaktaki ayrıntılar değil; ekranlardan üzerlerine yağan renkli görüntüler, çoğu zaman da hafife alınan mesajlardır. Evde kahvaltı sofrasından okula kadar uzanan kısa yolculuk boyunca bile kulaklarında bir çizgi film karakterinin sesi, zihinlerinde onun davranış kalıpları dolaşır. Yetişkinler tarafından “masum eğlence” diye görülen bu içeriklerin, çocukların duygu dünyasında ve eğitim hayatında ne kadar derin izler bıraktığını ise çoğu zaman fark etmeyiz. Oysa yapılan araştırmalar, Türkiye’de yayınlanan çocuk programlarının ciddi bir bölümünde şiddet unsurunun yoğun olduğunu ortaya koyuyor; çizgi filmler ise bu listenin başında yer alıyor. Çocukların bu sahnelere sürekli maruz kalması, saldırgan tutum, kaygı artışı, uyku bozuklukları ve empati azalması gibi sonuçlara yol açabiliyor. Psikologlar gerçek ile kurgu arasındaki çizgiyi henüz ayırt edemeyen çocukların ekranda gördüklerini model alma eğiliminde olduğunu özellikle vurguluyor. Bu nedenle, bir karakterin tehlikeli bir eylemi “komik” bir unsur olarak sunması bile çocuğun davranışını doğrudan şekillendirebiliyor.

Benzer bir etki dil alanında da kendini gösterir. Küçük yaşta duyulan kaba, kırıcı ya da saldırgan ifadeler, çocukların hem sözcük dağarcığını hem de sosyal ilişkilerini şekillendirebilir. Bugün sınıflarda giderek yaygınlaştığı gözlemlenen, empati yoksunluğuyla birleşmiş sert iletişim biçimlerinin bir kısmı, aslında çizgi filmlerde normalleştirilen konuşma tarzlarının bir yansıması. Dil gelişimi sadece sözcük öğrenmekle sınırlı değildir; çocuğun ilişkileri nasıl kurduğu, duygusunu nasıl ifade ettiği de ekranın etkisi altındadır.

Bir başka mesele ise gerçeklik algısının aşınmasıdır. Uçan, yenilmez, sonsuz güce sahip karakterlerin sürüklediği hikâyeler, çocuklara zaman zaman gerçek dışı beklentiler aşılıyor. Bazı eğitimcilerin dikkat çektiği üzere, gerçek dünyada çaba göstermesi gereken bir çocuk, ekranda karşılaştığı kolay başarı senaryolarına alışınca öğrenme motivasyonunda düşüş yaşayabilir. Sorgulayıcı düşünme becerisinin zayıflaması da bu sürecin bir diğer yan etkisi. Çünkü mesajı olduğu gibi kabul eden bir zihin, zamanla pasifleşmeye başlıyor.

Tüm bunların yanında kültürel ve sosyal stereotiplerin çizgi filmler aracılığıyla zihinlere sızması, daha da uzun vadeli bir sorun yaratıyor. Bazı karakterlerin sürekli kötü, bazılarının sürekli zayıf, bazılarının ise “öteki” olarak çizilmesi, çocuklarda farkında olmadan ayrımcı bir bakış açısı doğurabiliyor. Bu durumun sınıf içi ilişkilerde gerilime, hoşgörü eksikliğine ve akran çatışmalarına dönüştüğü örnekler az değil.

Sorunun bir başka boyutu da ekran bağımlılığı. Eğlencenin hızına kapılan çocuk, hareket etmek yerine izlemeyi tercih ediyor ve bu durum sosyal becerilerden fiziksel aktiviteye, dikkat süresinden ders başarısına kadar geniş bir alanı etkiliyor. Çoğu uzman, günde en fazla bir saatlik kaliteli içerik izlenmesi gerektiğini belirtiyor; ancak pratikte bu sınır çoğu evde kolayca aşılıyor.

Burada hem ebeveynlere hem eğitimcilere büyük görev düşüyor. Medya okuryazarlığı konusunda bilinçlenmek, yayıncı kuruluşların daha titiz davranmasını talep etmek ve çocukları empatiyi, iş birliğini ve düşünmeyi teşvik eden içeriklere yönlendirmek önemli bir başlangıç olabilir. Sınıflarda çizgi filmler üzerine yapılan kısa tartışmalar bile çocukların izledikleri içeriği sorgulamasını sağlayarak etkili bir dönüşüm yaratabilir.

 

Sonuçta, çizgi filmler çocukların hayatında eğlenceli bir kaçış noktası olabilir; ancak onların dünyayı algılayış biçimini şekillendiren güçlü bir öğretici oldukları gerçeğini göz ardı edemeyiz. Masum görünen bu renkli dünyanın içinde saklanan mesajları fark ettiğimiz ölçüde, çocuklarımızın eğitim yolculuğunu daha sağlıklı bir zemine oturtabiliriz.

Eğitim Danışmanı Abdullah Basmacı

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.