Bizim memlekette sabah erken kalkılır ama düşünce öğlene doğru gelir.
Çay kaynar, fikir kaynamaz.
Herkesin ağzında memleket meselesi var ama kimsenin cebinde çözüm yok.
Hem dernek başkanı olup hem de köşe yazısı yazmak zor iştir. Çünkü yazdığın her şey zaten kahvede veya dernekte konuşulmuştur. Ama eksik konuşulmuştur. Yarım akılla, tam özgüvenle. Bizim asıl meselemiz de burda başlar. Bilmeden emin olmak.
Bak, bu memlekette herkes her şeyi bilir.
Ekonomi uzmanı var, siyaset bilimci var, sosyolog var, psikolog var, var oğlu var…
Bir tek “Ben bilmiyorum” diyen yok.
Oysa memleketin en çok ihtiyacı olan cümle belki de budur.
Bir adam çıkıyor, diyor ki:
“Bu işler eskiden böyle değildi.”
Ula eskiden ne vardı?
Elektrik yoktu, su yoktu, yol yoktu ama anlatırken hepsi varmış gibi anlatırız.
Çünkü hafıza bizde nostaljiyle çalışır, gerçeklikle değil.
Toplantı Çok, Sonuç Yok
Dernekler, platformlar, federasyonlar…
İsim çok, faaliyet az.
Toplantı yapılır, fotoğraf çekilir, paylaşım yapılır.
Altına yazılır:
“Verimli bir toplantı gerçekleştirdik.”
Ula verim nerede?
Verim varsa niye hâlâ aynı şeyleri konuşuyoruz?
Herkes söz alır ama kimse sorumluluk almaz.
Herkes fikir söyler ama kimse taşın altına elini koymaz.
Taş ağır gelir çünkü, lafta hafif durur.
Bir de “Birlik olalım” cümlesi var ya…
Bu cümle bizde genelde bölünmenin hemen öncesinde söylenir.
Birlik istenir ama herkes lider olmak ister.
Herkes direksiyon başında olmak ister ama kimse yola bakmak istemez.
Gençler Umutlu, Umut İşsiz
Gençlere bakıyorum…
Zeki, hızlı, dünyayı tanıyorlar.
Ama memlekette yer bulamıyorlar.
Çünkü yerler dolu.
Koltuklar dolu.
Ama kafalar boş.
Genç diyor ki:
“Abi bu ülkede torpil olmadan olmuyor.”
Haklı mı? Haklı.
Ama torpili eleştiren de ilk fırsatta torpil arıyor.
Bu da memleketin ironisi işte:
Sistemi eleştiriyoruz ama sistemden çıkmak istemiyoruz.
Bir gencin hayali var:
Ya yurtdışı, ya hiçlik.
Ortası yok.
Çünkü ortada kalmak bu memlekette en zor şey.
Sosyal Medyada Herkes Filozof.
Sosyal medya desen ayrı bir memleket.
Herkes ahlak bekçisi.
Herkes adalet savunucusu.
Ama gerçek hayatta kimse kimseye yol vermez.
Paylaşım yapar:
“İnsanlık ölmüş.”
Beş dakika sonra kasada sıraya kaynak yapar.
İnsanlık ölmemiş dostum, biz biraz izin verdik.
Herkes büyük laflar eder ama küçük davranır.
Çünkü büyük laf bedava, küçük davranış emek ister.
Eleştiri Var, Öz Eleştiri Yok
Bizim en büyük eksiğimiz öz eleştiri.
Hep başkası suçlu.
Devlet suçlu, sistem suçlu, insanlar bozuk…
Peki sen?
Sen sütten çıkmış ak kaşık mısın?
Bir yanlış varsa önce aynaya bakmak gerekir ama biz camdan dışarı bakıyoruz hep.
Cam kirliyse dışarısı da kirli görünür.
Ama Yine de Bu Memleket Bizim…
Bak, bunca laf ettik ama bu memleket bizim.
Taşı serttir ama insanı merhametlidir.
Kızar, bağırır, çağırır ama ekmeğini bölüşür.
Acıyı bilir çünkü çok görmüştür.
Biz belki çok konuşuyoruz ama hâlâ umutluyuz.
Çünkü umudu kaybeden memleket ayakta kalmaz.
Belki çözüm herhangi bir devrimde değil.
Belki çözüm küçük dürüstlüklerdir.
Bir söz verdiğinde tutmak.
Bir işi yapamayacaksan baştan söylemek.
Bir koltuğa oturduysan hakkını vermek.
Belki de memleketin ihtiyacı olan şey yeni insanlar değil,
aynı insanların biraz daha vicdanlı hâlidir.
Hele bi durup düşünelim.
Az bağırıp, çok anlayalım.
Belki o zaman bu memleket de rahatlar, biz de.
Ne dersiniz…
Sevgi ile kalın..
Mehmet Sebih Altun