Türkiye halkları, uzun ve yıpratıcı bir suskunluğun ardından bugün yeniden barışa, kardeşliğe ve huzura dair hayaller kuruyor. Uzun yıllar boyunca acıların ve çatışmaların gölgesinde kalmış bu coğrafya, artık terörsüz bir dönemin sabahına uyanmak istiyor. Halkların içinden gelen güçlü bir ses, kardeşliğe susamış bir kalbin feryadı gibi yükseliyor: Halkların içinden gelen güçlü bir ses, kardeşliğe susamış bir kalbin feryadı gibi yükseliyor: Yeter artık… Silahlar sussun, çocuklar gülsün, anneler ağlamasın ve ocaklar sönmesin.
Yıllarca aynı toprağı paylaşan, aynı sofraya oturup aynı ezgiyle ağıt yakan iki kadim millet, Türkler ve Kürtler, bugün tarihi bir eşikte durmaktadır. Bu defa durum farklıdır; bu defa umut daha derindir, sorumluluk daha büyüktür. Artık halklar konuşmakta, geçmişte devletlerin başaramadığını halkların vicdanı başarmaya çalışmaktadır. Barışa bu kadar yaklaşmışken, geri dönmek değil, ileri yürümek gerekmektedir. Çünkü kardeşliğin, eşitliğin ve özgürlüklerin hüküm sürdüğü bir Türkiye, sadece bir özlem değil, aynı zamanda bir hak ve bir ihtiyaçtır.
Bu haklı özlemin gerçekleşebilmesi için öncelikle, halkların iradesine yaslanan, hak ve hukukun üstünlüğünü esas alan, her bireyin kendisini eşit ve güvende hissedeceği bir anayasal düzen kurulmalıdır. Bugün hâlâ yürürlükte olan darbe anayasası, milletin gömleğine dar gelen bir elbise gibidir. Artık bu millet, yamalı, paçavralarla tutturulmuş bu hukuk düzeninden kurtulmak istemektedir. Halklarımız yeni bir anayasa, yani yeni bir toplumsal sözleşme ile konuşmak, anlaşmak, helalleşmek ve birlikte yürümek arzusundadır.
Bu süreçte en büyük tehdit, içeriden değil, dışarıdan gelebilecek olan sinsice planlanmış senaryolardır. Emperyalist güçlerin bu coğrafyada öteden beri oynadığı oyunlar malumdur. Dün başka bir isimle, bugün başka bir maskeyle sahneye çıkan bu küresel akıl, milletleri birbirine düşman ederek kan ve gözyaşı üzerinden kendi çıkar haritalarını çizmektedir. Aynı Rus oyuncak bebeklerinde olduğu gibi, bir oyunun içinden başka bir oyun çıkarırlar. Tam bitti derken başka bir senaryo devreye girer. Bu nedenle her iki milletin de artık çok daha dikkatli olması gerekir. Kardeşliğin harcına sızmaya çalışan ayrılıkçı, ırkçı ve ifsatçı diller, en az silah kadar tehlikelidir.
Unutmamak gerekir ki bu halklar, kan ile değil, gönül ile birleşmiş halklardır. Et ile tırnak gibi birbirine geçmiş; kız almış, kız vermiş; torunları birbirine karışmış, akraba olmuş bir kaderin ortaklarıdır. O hâlde bu ortak kader, ortak bir irade ile yeniden şekillenmelidir. Geçmişin acılarını bugünün umuduna dönüştürebilmek, milletlerin büyüklüğüdür. Zira gerçek barış, sadece susan silahlarla değil; konuşan yüreklerle, affeden hafızayla ve yeniden sarılmayı bilen ellerle mümkündür.
Bir devletin, dışarıya karşı güçlü olması içeride barışı sağlamasıyla mümkündür. Bugün Türkiye, uluslararası arenada askeri, politik ve ekonomik anlamda bir aktör hâline gelmiştir. Ancak iç barış sağlanmadan bu gücün istikrar kazanması mümkün değildir. Halkları birbirine küs olan bir devlet, dışarıda saygınlık inşa edemez. Bu nedenle içeride barışmak, dışarıda büyümek için şarttır.
Kürt meselesi, artık bir güvenlik sorunu olmaktan çıkarılmalı; bir insanlık, bir eşitlik, bir kardeşlik meselesi olarak ele alınmalıdır. Devlet, bu meseleyi sadece güvenlikçi politikalarla değil, adalet, temsil ve aidiyet üzerinden çözmelidir. Halklar arasında yeni bir toplumsal sözleşme kurulmalı; devletin dili, halkların diliyle buluşmalıdır. Aksi hâlde barış yüzeysel kalır, yeni kırılmalar kaçınılmaz olur.
Bu ülke, acılardan öğrendi artık. Bu halklar, bedel ödeyerek olgunlaştı. Şimdi barışın zemini her zamankinden daha güçlüdür. Yeter ki barışı halklar sahiplenip yüklenebilsin. Çünkü bu toprakların çocukları barışı hak ediyor. Kan ve gözyaşıyla büyümüş nesiller değil; umutla, kitapla, kardeşlikle büyüyecek yeni nesiller istiyor bu ülke. Ve artık bu mümkün.
Silahların sonsuza dek sustuğu, adaletin hüküm sürdüğü, milletlerin birbirine sevgiyle sarıldığı bir Türkiye hayal değil. Ve bu hayal, halklarımızın kalbinde çoktan kök saldı. O hâlde artık konuşma sırası barışındır, kardeşliğindir. Çünkü gelecek, ancak birlikte inşa edilebilir. Vesselam.
Muhammed Zeki Mirzaoğlu
Araştırmacı Yazar