Herkes, kendi imkânları ölçüsünde ne yapabileceğini aslında çok iyi bilmektedir. Bu sebeple kimse kimseyi kandırmasın. “Elimden bir şey gelmiyor” bahanesi, çoğu zaman bir kaçıştır. Elbette, her birimiz ferden Gazze’ye gidip fiilen mücadele edemeyiz; sınırlar, engeller, şartlar ortadadır. Yine, maddi yardım göndermek istesek, bunun güvenliği ve yerine ulaşıp ulaşmayacağı da ayrı bir muammadır. Peki ya sokaklara dökülüp protesto yürüyüşleri yapmak? Evet, bu mümkündür; ama ne yazık ki çoğu zaman sembolik bir çığlıktan öteye geçememektedir. Bütün bu yolları düşününce, asıl soruyu sormak zorundayız: Gerçekten ne yapabiliriz? Ya da daha doğrusu: En faydalı olan nedir?
Tarihen sabittir ki; Hayber kalelerine sığınan Yahudiler, içerdeki yiyecek ve içecek stoklarıyla uzun süre direnmeyi ve sonunda Peygamber Efendimiz’in gitmesini bekliyorlardı. Hayber kaleleri sağlamdı, yüksek bir yerdeydi. Ne ok yetişiyordu ne taş ulaşıyordu. Bağırsa sesin duyulmazdı. Hayber, yıkılmıyordu; Hayber, fethedilmiyordu. Günlerce bekledi İslam ordusu, ama Yahudiler kalelerinden çıkmadı. Müslümanların stoğu tükenmek üzereydi; moralleri zayıflıyordu. Bu uzun ve yıpratıcı bekleyişin ardından, Peygamber Efendimiz bir strateji geliştirdi: Hurma ağaçları kesilecekti. Yahudilerin ekonomisi, köklerinden kurutulacaktı. Zira Yahudi için servet her şeydi. Hurma ağaçları, onların zenginliği, güvenliği, geleceği idi. Her ağaç kesildiğinde bir servet devriliyor, bir korku kalelerine sızıyordu.
Ağaçlar kesildikten sonra direnmenin de orada kalmanın da bir anlamı kalmamıştı. Anlaşma yoluna gittiler. Taşıyabilecekleri kadar yükle Hayber’i terk ettiler. O gün o baltalar sadece ağaçları değil, bir zihniyeti de devirdi.
Sen de bugün Hayber savaşına katılmak istiyor musun? Sövsen sesin Yahudi’ye ulaşmaz. Taş atsan İsrail’e değmez. Ok atsan Tel Aviv’e yetişmez. Ama Peygamberimizin stratejisini sen de uygulayabilirsin. Al eline boykot baltasını, kes Yahudilerin ağaçlarını!
Nasıl mı? Evine giren her Yahudi menşeli deterjan, bir hurma ağacıdır. İçtiğin her kola, Pepsi, Fanta; yediğin her Algida, Danone, Max; kullandığın her Ariel, Hacı Şakir; aldığın her ithal cips, kahve, kozmetik ürünü: birer hurma ağacıdır! Ne kadar da malları çokmuş! İslam alemi hep Yahudilere çalışıyor! Onlara verilen her kuruş, Gazze’ye sıkılan bir kurşuna dönüşüyor.
Hayber savaşına katılmak için bugün eline silah alman gerekmiyor. Bilinç al! Şuur al! Tüketim ahlakını al! Elindeki parayı, kalbindeki imanı, evindeki alışveriş listesini yeniden gözden geçir. Boykot bir tepkiden öte bir terbiyedir, bir şuurdur, bir kulluktur. Zira Rabbimiz buyuruyor: “Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa, onu görür.” (Zilzal: 7)
Zamanında, Müslüman Kardeşler teşkilatının kurucusu ve büyük davetçi Hasan el-Benna, İngiliz mallarına boykotu ilan ettiğinde, İngiliz tüccarlar Mısır’da iflas bayrağını çekmişti. Çünkü Müslüman halk şuurluydu, mallarıyla düşmana can vermeyecek kadar basiretlilerdi. Bugün sen de bir Hasan el-Benna olamaz mısın? Olursun elbet. Yeter ki iradeni al, baltanı kuşan ve sessiz direnişinle Hayber kalelerini birer birer yık!
Unutma ki bu boykot, sadece bir alışveriş listesi meselesi değildir; bir vicdan muhasebesidir. Hangi ürünü alırken, hangi çocuğun kanını görmezden geldiğini düşünme vaktidir. Gazze’de bir çocuk su isterken senin elinde Coca-Cola varsa, sadece bir içecek değil, bir ihaneti tutuyorsun demektir. İsrail’e akan her kuruş, Filistinli bir annenin duasını saptırır, bir yetimin gözyaşına karışır. O hâlde, bugünün en büyük cihadı, tüketim terbiyesiyle yapılan sessiz direniştir.
Boykot, tek başına belki bir devleti yıkmaz; ama ümmeti ayağa kaldırır. Alışverişte gösterilen şuurlu bir tercih, yüz binlerin imanını kamçılar. Çünkü hak, küçük bir kıvılcımla başlar, yangına dönüşür. Senin kararlılığın, başkasının uyanışına vesile olabilir. Unutma, Firavun’un sarayında büyüyen Musa bile bir gün asasını yere vurdu. O bir vuruş, bir denizi yardı!
O hâlde sen de bugün, alışveriş sepetinle bir duruş sergile. Kasada değil, kalbinde hesap ver. Reklamlarla değil, rahmetle yönünü belirle. Bu sadece bir boykot değil; bir kulluk imtihanıdır. Ve her zerresi bir şahit olacaktır yarın.
Bugün senin elindeki cüzdan, aslında bir mızraktır. Her kuruşun, bir tercihin ya zulme ya adalete saplanacaktır. Unutma, kıyamet günü sadece namazın değil, market fişin de karşına çıkacak! Hangi ürünün arkasında bir işgal, hangi tercihin arkasında bir çocuğun çığlığı vardı, hepsi bir bir önüne serilecek. O hâlde sen de bugünden itibaren sadece alışveriş yapma; bilinçli yaşa, şuurlu yaşa, hesaplı yaşa. Çünkü Gazze’yi yalnızca bombalar değil, duyarsız kalpler de yıkıyor. Kalbini dirilt ki ümmet dirilsin. Cüzdanın secdeye değmez belki ama içindeki parayla secde eden bir yüreğe dönüşebilirsin. Şimdi kalk, Hayber önünde sen de saf tut. Duruşun net, yönün hak olsun. Allah şahit, melekler şahit, tarih şahit olsun ki; sen, susmadın! Vesselam
Muhammed Zeki Mirzaoğlu
Araştırmacı Yazar