Zulüm karşısında susmak, sadece zalime cesaret vermek değildir; hakikatin altını oymaktır. Bugün Filistin’de dökülen kan, dünkü suskunluğun meyvesidir. Müslüman coğrafyada yaşanan her acı, kardeşliğin zedelendiği, adaletin göz ardı edildiği, birliğin parçalandığı anlara geri götürür bizi. Tarih ibret doludur ama ibret alanı azdır. Oysa bir kıssa vardır ki, sadece geçmişi değil, bugünü de anlatır: Beyaz öküzün hikâyesi. Bu kıssa, ümmetin dağılmasının, adaletin yitirilmesinin ve zulmün nasıl kök saldığının sembolik bir özeti gibidir.
Bir zamanlar, uzak bir diyarda üç öküz birlikte yaşarmış: biri beyaz, biri kırmızı, biri siyah. Aralarında öyle bir dayanışma varmış ki, ormanın en yırtıcı hayvanı olan aslan bile onlara dokunmaya cesaret edemezmiş. Ama aslan açmış ve tek tek ayırmadan bu öküzleri alt edemeyeceğini biliyormuş.
Önce siyah ve kırmızı öküze yaklaşmış: “Bu beyaz öküz ormanın düzenini bozuyor. Sadece onu istiyorum, size dokunmam,” demiş. Kendi güvenliklerini önceleyen iki öküz, bu teklife razı olmuş. O gece beyaz öküz parçalanmış. Sonra kırmızı, ardından siyah öküz de aynı akıbeti paylaşmış. Ama siyah öküz ölmeden önce acı bir gerçekliği haykırmış: “Ben beyaz öküzün yenildiği gün yenildim!”
Rivayet edilir ki, bir gün Hz. Ali, minberde hak ve adalet üzerine konuşurken Haricîler tarafından sözleri kesilmiş. Hüzünle evine çekildiğinde, bir sahabe kendisine neden sustuğunu sorunca şu mecazî kıssayı anlatmış ve derin bir cümleyle noktalamış: “Ben beyaz öküzün yenildiği gün yenilmiş bir adamım.”
Bu söz, sadece bir hüzün ifadesi değil; ümmetin tarih boyunca yaptığı en büyük hataya işaret eden ibretlik bir derstir. Hz. Osman’ın şehadetiyle başlayan sessizlik, hilafetin ve adaletin temellerini sarsmış, ümmetin birliğini bozan ayrılıklar zincirleme felaketlere kapı aralamıştır.
Bugün İslam coğrafyasında yaşanan zulümler, bu kıssanın güncel bir yansımasıdır.
Afganistan vuruldu, Irak yerle bir edildi. Suriye, Libya, Yemen paramparça oldu. Filistin hâlâ kan ağlıyor. En son İran vuruldu. Peki ümmetin liderleri ne yaptı? Sessiz kaldılar.
Birbirlerine sessiz kalanlar, zalime karşı da sessiz kaldılar. Çünkü her biri kendi “beyaz öküzünü” çoktan feda etmişti.
Kur’an açıkça uyarır: “Birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.” (Enfâl, 46) “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın, parçalanmayın.” (Ali İmran, 103)
Bu ayetler bir temenni değil, bir emirdir. Ve her emrin bir sonucu vardır. Bu emirler ihlal edildiği içindir ki, bugün ümmet hem dağınık hem çaresiz hem de zalime karşı susturulmuş hâldedir.
“Zulme karşı ilk susan, kendisine yapılacak zulmün kapısını aralar.” Bugün susan Müslüman liderler, yarın kendi şehirlerinin bombalanmasına da itiraz edemeyecekler. Çünkü beyaz öküz çoktan yenildi. Birlik ve adalet olmadan ümmet olmaz. Kendi canını kurtarma telaşı, kardeşinin kanına suskun kalma, sonunda herkesin kaybettiği bir tufana dönüşür.
Allah imkânsızı teklif etmez. Her şahsı, sadece gücünün yettiğinden sorumlu tutar. (Bakara, 286) Bugün Müslümanların gücü; tankta, topta, petrolde değil; birlikte durabilme iradesinde gizlidir. Hakkı savunamayan, sonunda haksızlığa hazırlık yapmış olur. Unutmayalım:
Ya birlikte diriliriz ya da parça parça yok oluruz.
Tarih şahittir: Nureddin Zengi, salih bir insandı; fakat ümmet, onun şahsında birliği tesis edemediği için Kudüs fethedilemedi. Oysa onun ardından gelen Salahaddin Eyyubi, sadece bir komutan değil, birliğin mimarı oldu. Şiilerle “Şam Deklarasyonu”nu, Kürtlerle “Harran Deklarasyonu”nu imzalayarak ümmetin parçalarını bir araya getirdi. İşte bu irade sayesinde Haçlıları Kudüs’ten kovabildi. Çünkü sünnetullah açıktır: Zafer, ancak birlikle gelir.
Bugün ümmetin içinde bulunduğu dağınıklık, sadece siyasi bir zaafiyet değil, aynı zamanda vicdani bir çöküştür. Herkes kendi beyaz öküzünü feda ettikten sonra, zulmün sınır tanımayacağını hâlâ fark edememek, gafletin en ağır biçimidir. Zalim her zaman açıktır, ama asıl tehlike; hakikatin sesi kısıldığında, adaleti savunması gerekenlerin suskun kaldığında başlar.
Beyaz öküzün hikâyesi, sadece masum bir mecaz değil, ümmetin asırlardır tekrar eden kaderini anlatır. Bugün biri Suriye’de, biri Gazze’de, biri Sudan’da, biri Keşmir’de… Her biri ayrı bir beyaz öküze denk düşüyor. Ve ne acıdır ki kalanlar, sessizlikleriyle zulmü meşrulaştırıyor.
Oysa Kur’an açık konuşur: Parçalanmayın, birlik olun, adaleti ayakta tutun. Bu emirler; sadece geçmiş toplumlara değil, bize, bugüne, bu çağın Müslümanlarına hitap etmektedir. Sessizlik, bir tarafsızlık değil, suça ortaklıktır. Adalet, bir lüks değil, imanın ve varoluşun temelidir.
Şimdi hâlâ geç değil. Dirilmek istiyorsak önce kardeşliğimizi diriltmeliyiz. Hakkı savunamayanlar, haksızlıkla helak olur. Unutmayalım ki beyaz öküzün yenildiği gün biz de yenildik; ama yeniden dirilmek hâlâ bizim elimizdedir.
Muhammed Zeki Mirzaoğlu
Araştırmacı Yazar