Pasif Zalimler Aktif Zalimleri Besler

Yayınlama: 20.07.2025
A+
A-
Tarih boyunca zulüm yalnızca kaba kuvvetle değil, ona sessiz kalan ya da onaylayan kitleler eliyle yaşatılmıştır. Hiçbir zalim, çevresindeki insanların suskunluğu ve çıkar ilişkileri olmadan uzun süre ayakta kalamaz. Bu bağlamda, pasif zalimlik kavramı üzerinde düşünülmelidir. Pasif zalim; zulme başkaldırması gerekirken çıkarları, korkuları veya gizli inkârları yüzünden susan ve bu sessizliğiyle zalimin işini kolaylaştıran kişidir. Bu kişiler zulmün gölgesinde yaşarken, onun devamına da hizmet ederler.
Son yüzyılda Türkiye’de yaşanan birçok sancının arkasında bu pasif zalimlik hali yatmaktadır. Aktif zalimler, pasif zalimlerin omuzlarında yükselmiştir. Çeşitli ayak oyunlarıyla halk aldatılmış, zulme alkış tutan veya en azından sessiz kalan bir zümre ortaya çıkmıştır. Ne yazık ki bu zümre, merhametle vatandaşlığa alınan ama sadakat üretmeyen bazı unsurların torunlarıdır. Osmanlı’nın geniş şefkatiyle yurda alınan, fakat ardından devlete diş bileyen grupların torunları, bu milletin sırtındaki kamburlardan biri hâline gelmiştir.
Özellikle II. Abdülhamid’e karşı ayaklanan Jön Türkler ve onların fikrî mirasçıları olan İttihat ve Terakki mensupları, Osmanlı’nın yıkılmasına sebep olan sürecin başlıca mimarları olmuştur. Bu zihniyet, Cumhuriyet’in ilk döneminden itibaren CHP çizgisinde kendine ideolojik bir damar bulmuş ve devletin resmî kimliğine yön vermiştir. 27 yıl süren tek parti döneminde camiler kapatılmış, ezan Türkçeleştirilmiş, Arapça eğitim ve kitaplar yasaklanmış, ümmet fikri sistematik biçimde tasfiye edilmiştir. Bu süreçte yalnızca kurumlara değil, şahıslara da yönelinmiştir.
İslam’i ilimlerle uğraşan birçok âlim ve mütefekkir çeşitli suçlamalarla ya susturulmuş ya da ağır cezalara çarptırılmıştır. Bunların başında, şapka kanununa muhalefet bahanesiyle 1926 yılında idam edilen İskilipli Atıf Hoca gelmektedir. Keza Said Nursî, sürgünlerle ve tecritlerle yıllarca sosyal hayattan uzak tutulmuş; yazdığı risaleler yasaklanmış, talebeleri defalarca hapsedilmiştir. Yine Mehmed Akif Ersoy gibi mütefekkirler baskılar karşısında ülkesinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu dönemde hem fizikî hem fikrî kıyım yaşanmış, ümmetin sesi olan ilim adamları birer birer susturulmuştur.
Ümmetin birliği için çalışan aydınlara, müteşebbislere, sanayicilere de her fırsatta engel olunmuştur. Vecihi Hür Kuş’un havacılık girişimleri baltalanmış, Nuri Demirağ’ın yerli üretim projeleri akim bırakılmış, Necmettin Erbakan’ın ağır sanayi hamleleri siyasi ve bürokratik bariyerlere çarpmıştır. Böylece sadece inanç değil, ilerleme fikri de baskı altına alınmıştır.
Bu zihniyet bugün de farklı suretlerle karşımıza çıkmaktadır. Ümmet kelimesinden rahatsızlık duyulmakta, Türkiye’nin İslam ülkeleriyle olan münasebetleri sorgulanmakta, Araplara karşı düşmanca bir propaganda yürütülmektedir. Filistin meselesinde topraklarını sattılar iftirasıyla Müslümanların vicdanı zehirlenmekte, ümmet bilincine darbe vurulmaktadır. Oysa Kurtuluş Savaşı ümmet ruhuyla verilmiş, Pakistan, Hindistan, Afganistanlı Müslümanlar ziynet eşyalarını dahi göndererek destek olmuşlardır. Bu yardımların bir kısmıyla kurulan İş Bankası, bugün ümmete değil, ümmet düşmanlarına hizmet eder hâle gelmiştir. Bu apaçık bir çelişkidir.
Her on yılda bir “laiklik elden gidiyor” bahanesiyle askeri müdahalelere zemin hazırlanması da hep bu zihniyetin eseridir. Son genel seçimlerde, CHP’nin öncülüğünü yaptığı Millet İttifakı çatısı altında birleşen unsurlar, pasif zalimliği yeniden üretmiş ve aktif zalimleri yeniden diriltmiştir.
Bu zihniyetin artık sorgulanması, milletin malına el koymuş yapılarının durdurulması gerekmektedir. İş Bankası gibi ümmetin yardım ve fedakârlıklarıyla doğan kurumlar, yeniden milletin hizmetine sunulmalıdır. Çünkü bir milletin kurtuluşu, yalnızca zalimle değil, ona susanlarla da mücadele ederek mümkündür. Pasif zalimliğin köküne inilmeden, zulüm tam anlamıyla sökülüp atılamaz.
Mademki bu zihniyete neşter vurulmuştur, o hâlde bu ameliye yarım bırakılmamalıdır. Zira tümüyle bertaraf edilmedikçe bu illet, her fırsatta yeniden nüksedecektir. Pasif zalimlik işlevsiz hâle getirilmeden ümmet fikri bu millete tam anlamıyla aşılanamaz. O fikir ki, bizi birleştiren, ayağa kaldıran, dışta izzetli, içte dirayetli yapan ruhtur.
Aksi hâlde, dün Filistin’de yaşananlar, önceki yüzyılda Karadağ’da, Kıbrıs’ta ve bugün Suriye’de olanlar hep devam edecek; ümmetin dağınıklığı yeni işgallere, yeni acılara kapı aralayacaktır. Çünkü mesele sadece toprak değil, zihin meselesidir; birlik meselesidir. İşte bu yüzden, bu zihniyete karşı yürütülen mücadele sadece siyasi değil, tarihî ve imani bir sorumluluktur. Vesselam.
Muhammed Zeki Mirzaoğlu
Araştırmacı Yazar

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.